Sözler - page 636

daire-i hikmetinde döndürüyor; ve o cazibeyi tevlit için,
güneflin kendi merkezinde hareketini zahirî bir sebep et-
mifl.
Demek
1
x
ôn
?n
à°r
ù o
Ÿ p
manas›,
2
Én
¡p
àn
eƒ o
¶r
æn
e p
QGn
ôr
?p
à°r
Sp
’p
Én
¡ n
d x
ôn
?n
à°r
ùo
e ? /
a
yani, “
Kendi müstakarr› içinde manzumesinin istikrar› ve
nizam› için hareket ediyor
.” Çünkü, hareket harareti,
hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi zahiren tevlit eder gibi
bir âdet-i ‹lâhiye, bir kanun-u Rabbanîdir. ‹flte flu hakîm,
böyle bir hikmeti, Kur’ân’›n bir harfinden fehmetti¤i za-
man, “Elhamdülillâh, Kur’ân’dad›r hak, hikmet; felsefe-
yi befl paraya saymam” der.
Ve flairâne bir fikir ve kalp sahibine flu lâm’dan ve is-
tikrardan flöyle bir mana fehmine gelir ki: “
Günefl, nura-
nî bir a¤açt›r; seyyareler onun müteharrik meyveleri.
A¤açlar›n hilâf›na olarak günefl silkinir, tâ o meyveler
düflmesin. E¤er silkinmezse, düflüp da¤›lacaklar.
” Hem
tahayyül edebilir ki, “fiems, meczup bir serzakirdir; hal-
ka-i zikrin merkezinde cezbeli bir zikreder ve ettirir.” Bir
risalede flu manaya dair flöyle demifltim:
“Evet, günefl bir meyvedard›r, silkinir; tâ düflmesin
seyyar olan yemiflleri.
“E¤er sükûtuyla sükûnet eylese, cezbe kaçar; a¤lar fe-
zada muntazam meczuplar›.”
• Hem meselâ,
3
n
¿ƒ o
ë p
?r
Ø o
Ÿr
G o
ºo
g n
?=p
Ä '
dho
G
’da bir sükût
var, bir ›tlak var. Neye zafer bulacaklar›n› tayin etmemifl;
tâ herkes istedi¤ini içinde bulabilsin. Sözü az söyler;
âdet-i ‹lâhiye:
Allah’›n âdeti, ka-
nunu.
cazibe:
çekim kuvveti.
cezbeli:
çekici; coflkuyla, kendin-
den geçerek.
cezp:
çekim kuvveti.
dair:
ilgili, alâkal›, ait.
daire-i hikmet:
hikmet dairesi.
Elhamdülillâh:
Allah’a hamd ol-
sun.
fehim:
anlama, anlay›fl, düflünce,
ak›l.
felsefe:
kâinat› ve varl›klar› Al-
lah’›n yarat›p idare etti¤ini kabul
etmeyen, sebeplere, tesadüflere
veren düflünce sistemi.
feza:
uzay.
fikir:
düflünce.
hak:
do¤ru, gerçek.
hakîm:
hikmet sahibi, bilge.
halka-i zikir:
zikir halkas›.
hararet:
›s›, s›cakl›k.
hikmet:
gayeli ve faydal› ve yerli
yerinde olufl; her fleyin en do¤ru-
sunu içeren faydal› yüksek bilgi.
hilâf:
z›t, ters.
›tlak:
bir meseleyi flart ve kay›t
koymay›p genellefltirme.
istikrar:
karar k›lma; bir fleyin dü-
zenli bir flekilde devam etmesi.
kanun-u Rabbanî:
Allah’›n kanu-
nu.
lâm:
Arap alfabesinde bir harf.
mana:
anlam.
manzume:
düzenlenmifl, dizilmifl
fley; sistem.
meczup:
cezp edilmifl, çekilmifl;
baflkas›n›n tesiriyle hareket eden.
merkez:
bir fleyin ortas›.
meselâ:
örnek olarak.
meyvedar:
meyveli.
muntazam:
düzenli, düzgün.
müellif:
telif eden, yazan.
müstakar:
kararl› bir flekilde
durulan yer.
müteharrik:
hareket eden.
nizam:
düzen.
nuranî:
nurlu, ayd›nl›k.
risale:
belli bir konuda yaz›l-
m›fl küçük kitap.
serzakir:
zikredenlerin bafl›.
seyyar:
hareket eden, yer
de¤ifltiren.
seyyare:
gezegen.
sükûnet eylemek:
hareket-
siz kalmak.
sükût:
suskunluk, sessizlik.
flairâne:
flairce.
flems:
günefl.
tahayyül:
hayal etme.
tayin:
belirli k›lma.
tevlit:
do¤urma.
zafer:
muvaffak olma, baflar-
ma.
zahiren:
görünüflte.
zahirî:
görünen.
zikir:
anma.
1.
Tayin edilmifl bir yere do¤ru.
2.
Müellifin ifadesi; aç›klamas› hemen peflinde yap›lm›fl.
3.
Dünya ve ahirette saadet ve kurtulufla erenler de onlard›r. (Bakara Suresi: 5.)
636 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,626,627,628,629,630,631,632,633,634,635 637,638,639,640,641,642,643,644,645,646,...1482
Powered by FlippingBook