derecelerine göre birer emare vazetmifltir: ya lâfzyedir,
ya maneviyedir. O maneviye ise, ya siyak veya sibak-
kelâmdan veya baflka ayetten birer emare o manaya ifla-
ret eder. Bir ksm yirmi ve otuz ve krk ve altmfl, hatta
seksen cilt olarak muhakkikler tarafndan yazlan yüz
binler tefsirler, Kurânn camiiyet ve harikyet-i lâfzyesi-
ne katî bir bürhan- bâhirdir. Her ne ise, biz flu sözde her
bir manaya delâlet eden emareyi kanunuyla, kaidesiyle
göstersek, söz çok uzanr. Onun için ksa kesip, ksmen
flaratül-caz
a havale ederiz.
KNC LEMA:
Manasndaki camiiyet-i harikadr.
Evet, Kurân, bütün müçtehitlerin mehazlarn, bütün
ariflerin mezaklarn, bütün vasllarn meflreplerini, bütün
kâmillerin mesleklerini, bütün muhakkiklerin mezheple-
rini, manasnn hazinesinden ihsan etmekle beraber, da-
ima onlara rehber ve terakkiyatlarnda her vakit onlara
mürflit olup, o tükenmez hazinesinden onlarn yollarna
neflr-i envar etti¤i, bütün onlarca musaddaktr ve mütte-
fekunaleyhtir.
ÜÇÜNCÜ LEMA:
lmindeki camiiyet-i harikadr.
Evet, Kurân, fleriatn müteaddit ve çok ilimlerini, ha-
kikatin mütenevvi ve kesretli ilimlerini, tarikatin muhtelif
ve hadsiz ilimlerini kendi ilminin denizinden aktt¤ gibi;
daire-i mümkinatn hakikî hikmetini ve daire-i vücubun
ulûm-u hakikiyesini ve daire-i ahiretin maarif-i gamzas-
n o denizinden muntazaman ve kesretle aktyor.
SÖZLER | 639
Y
RM
B
EfiNC
S
ÖZ
kâmil:
kemale ermifl, mükem-
mel, olgun insan.
kanun:
bir ilmin esasn oluflturan
kural.
katî:
kesin.
kesret:
çokluk.
kesretli:
sayca çok.
ksmen:
bir ksm.
lâfzye:
sözle, kelime ya da cüm-
le olarak.
lema:
parlt.
maarif-i gamza:
kolayca anlafll-
mayan ince, derin, kapal bilgiler.
mana:
anlam.
manevîye:
manaya ait.
mehaz:
bir fleyin aslnn alnd¤
yer, kaynak.
meslek:
gidilen, tutulan yol.
meflrep:
kiflinin gitti¤i manevî
yolda kendi mizacna göre takip
etti¤i, usul, tarz.
mezak:
zevk.
mezhep:
gidilen, tutulan, takip
edilen yol.
muhakkik:
gerçe¤i arafltrp bu-
lanlar.
muhtelif:
çeflitli.
muntazaman:
düzenli olarak.
musaddak:
do¤rulanmfl.
müçtehit:
içtihat eden, ihtiyaç ol-
du¤u zaman ayet ve hadisler
baflta olmak üzere di¤er deliller-
den hüküm çkaran slam âlimi.
mürflit:
do¤ru yolu gösteren.
müteaddit:
ayr ayr, çeflit çeflit.
mütenevvi:
çok çeflitli.
müttefekunaleyh:
üzerinde bir-
leflilen mesele.
neflr-i envar:
nurlar yaymak.
rehber:
klavuz, yol gösteren.
sibak- kelâm:
sözün öncesinde
geçenden çkan mana.
siyak- kelâm:
sözün gelifli.
fleriat:
lâhî emir ve yasaklara da-
yanan hükümlerin tamam.
tarikat:
takip edilen yol, meslek.
tefsir:
Kurânn ayetlerini, kelime
ve harflerini yorumlayp manala-
rn ortaya koyma.
terakkiyat:
ilerlemeler, yükselifl-
ler.
ulûm-u hakikiye:
gerçek ilimler.
vakit:
zaman.
vasl:
Hakka ulaflan.
vazetme:
koyma, brakma, gös-
terme.
arif:
Allah bilme ve tanma-
da ileri olan.
ayet:
Kurânn her bir cümle-
si.
bürhan- bâhir:
apaçk delil.
camiiyet:
toplayc olma, bir-
çok manay ve hakikati içinde
bulundurma.
camiiyet-i harika:
harika bir
flekilde bir çok manay ve ha-
kikati toplama.
daima:
sürekli, her zaman.
daire-i ahiret:
ahiret âlemi.
daire-i mümkinat:
kâinat, ol-
mas olmamasna eflitken Al-
lah tarafndan olmasna karar
verilen yaratklarn bulundu-
¤u alan.
daire-i vücup:
hiçbir zaman
de¤iflmeyen, varl¤ zarurî
olan Allahn isim ve sfatlar-
nn alan.
delâlet:
delil olma, iflaret et-
me.
derece:
mertebe.
emare:
delil, iflaret, belirti.
hadsiz:
snrsz.
hakikî:
gerçek.
harikyet-i lâfzye:
söz ve
kelâma ait olan harikalk.
havale:
gönderme, brakma.
hazine:
kymetli fleylerin sak-
land¤ sa¤lam yer.
hikmet:
yaratlfltaki lâhî ga-
ye, fayda, yerli yerinde olufl.
ihsan etmek:
vermek.
ilim:
do¤ru ve faydal bilgi.
flaratül-caz:
Bediüzzaman
Said Nursînin, Risale-i Nur
Külliyatnda yer alan bir eseri.
kaide:
kural, prensip,