Sözler - page 642

Hiçbir flaibe-i taklit veya baflkas›n›n hesab›na ve onun
yerinde kendini farz edip konuflmufl gibi bir hud’an›n
emaresi olmad›¤› gibi; bütün ciddiyetiyle, bütün saffetiy-
le, bütün hulûsuyla safî, berrak, parlak beyan›, nas›l gün-
düzün ziyas› “Güneflten geldim” der, Kur’ân dahi “Ben,
Hâl›k-› Âlem’in beyan›y›m ve kelâm›y›m” der.
Evet, flu dünyay› antika sanatlarla süslendiren ve lez-
zetli nimetlerle dolduran ve sanatperverâne ve nimetper-
verâne, flu derece sanat›n›n acibeleriyle, flu derece k›y-
mettar nimetlerini dünyan›n yüzüne serpen, s›ravari tan-
zim eden ve zeminin yüzünde seren, güzelce dizen bir
Sâni, bir Mün’im’den baflka flu velvele-i takdir ve istih-
sanla ve zemzeme-i hamd ve flükranla dünyay› dolduran
ve zemini bir zikirhane, bir mescit, bir temaflagâh-› sa-
nat-› ‹lâhiyeye çeviren Kur’ân-› Mu’cizülbeyan kime yak›-
fl›r ve kimin kelâm› olabilir? Ondan baflka kim ona sahip
ç›kabilir? Ondan baflka kimin sözü olabilir? Dünyay› ›fl›k-
land›ran ziya, güneflten baflka hangi fleye yak›fl›r? T›l-
s›m-› kâinat› keflfedip âlemi ›fl›kland›ran beyan-› Kur’ân,
fiems-i Ezelîden baflka kimin nuru olabilir? Kimin haddi-
ne düflmüfl ki, ona nazire getirsin, onun taklidini yaps›n?
Evet, bu dünyay› sanatlar›yla ziynetlendiren bir sanat-
kâr›n, sanat›n› istihsan eden insanla konuflmamas› mu-
haldir. Madem ki yapar ve bilir; elbette konuflur. Madem
konuflur; elbette konuflmas›na yak›flan, Kur’ân’d›r. Bir çi-
çe¤in tanziminden lâkayt kalmayan bir Malikü’l-Mülk,
bütün mülkünü velveleye veren bir kelâma karfl› nas›l lâ-
kayt kal›r? Hiç baflkas›na mal edip hiçe indirir mi?
acibe:
hayret uyand›ran, benzeri
görülmemifl fley.
âlem:
cihan.
antika sanatlar:
de¤erli eserler.
berrak:
duru, aç›k.
beyan:
aç›klama, anlatma, izah,
bildirme.
beyan-› Kur’ân:
Kur’ân’›n anlat›-
m›, bildirmesi.
ciddiyet:
ciddîlik.
elhak:
hakk›n tâ kendisi.
emare:
iflaret, belirti.
farz etme:
öyle kabul etme, say-
ma.
Hâl›k-› Âlem:
âlemin yarat›c›s›.
hesab›na:
ad›na.
hud’a:
hile, aldatma.
hulûs:
safl›k; samimiyet, içtenlik.
istihsan:
güzel bulma, be¤enme.
kelâm:
söz.
keflif:
açma, gizli bir fleyi bulup
meydana ç›karma.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
lâkayt:
ilgisiz.
mal etmek:
at k›lmak.
Malikü’l-Mülk:
her fleyin gerçek
sahibi olan Allah.
mescit:
ibadet edilen yer.
muhal:
imkâns›z.
mülk:
sahip olunan ve üzerinde
tasarruf hakk› bulunan fley.
Mün’im:
gerçek nimet verici olan
Allah.
nazire:
bir fleye benzetilerek ya-
p›lan fley.
nimet:
lütuf, ihsan; Allah’›n yarat-
t›¤› faydal› olan her fley.
nimetperverâne:
nimetle besle-
yerek.
nur:
ayd›nl›k, ›fl›k.
saffet:
safl›k, berrakl›k; her türlü
hile ve aldatmadan uzak olma.
safî:
saf olan, kat›ks›z.
sanatkâr:
sanat eseri ortaya ko-
yan kimse.
sanatperverâne:
sanata de¤er
vererek.
Sâni:
her fleyi sanatl› olarak yara-
tan Allah.
s›ravari:
s›ra gibi.
flaibe-i taklit:
taklit lekesi ve kiri.
fiems-i Ezelî:
varl›¤›n›n bafl-
lang›c› olmayan ve her fleyi
nurland›ran Cenab-› Hak.
taklit:
benzer.
tanzim:
düzenleme.
tarz:
biçim, flekil.
temaflagâh-› sanat-› ‹lâhiye:
‹lâhî sanatlar›n seyir yeri.
t›ls›m-› kâinat:
kâinat›n gizli
s›rr›.
velvele:
gürültü, pat›rt›.
velvele-i takdir ve istihsan:
be¤endi¤ini ve güzel buldu-
¤unu belirten yüksek ses.
Zat:
büyüklük ve yücelik sa-
hibi Allah.
zemin:
yer, yeryüzü.
zemzeme-i hamd ve flükran:
övgü ve teflekkürü belirten
ahenkli güzel ses.
zikirhane:
zikir yap›lan yer.
ziya:
›fl›k.
ziynet:
süs.
642 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,632,633,634,635,636,637,638,639,640,641 643,644,645,646,647,648,649,650,651,652,...1482
Powered by FlippingBook