Hiçbir flaibe-i taklit veya baflkasnn hesabna ve onun
yerinde kendini farz edip konuflmufl gibi bir hudann
emaresi olmad¤ gibi; bütün ciddiyetiyle, bütün saffetiy-
le, bütün hulûsuyla safî, berrak, parlak beyan, nasl gün-
düzün ziyas Güneflten geldim der, Kurân dahi Ben,
Hâlk- Âlemin beyanym ve kelâmym der.
Evet, flu dünyay antika sanatlarla süslendiren ve lez-
zetli nimetlerle dolduran ve sanatperverâne ve nimetper-
verâne, flu derece sanatnn acibeleriyle, flu derece ky-
mettar nimetlerini dünyann yüzüne serpen, sravari tan-
zim eden ve zeminin yüzünde seren, güzelce dizen bir
Sâni, bir Münimden baflka flu velvele-i takdir ve istih-
sanla ve zemzeme-i hamd ve flükranla dünyay dolduran
ve zemini bir zikirhane, bir mescit, bir temaflagâh- sa-
nat- lâhiyeye çeviren Kurân- Mucizülbeyan kime yak-
flr ve kimin kelâm olabilir? Ondan baflka kim ona sahip
çkabilir? Ondan baflka kimin sözü olabilir? Dünyay flk-
landran ziya, güneflten baflka hangi fleye yakflr? Tl-
sm- kâinat keflfedip âlemi flklandran beyan- Kurân,
fiems-i Ezelîden baflka kimin nuru olabilir? Kimin haddi-
ne düflmüfl ki, ona nazire getirsin, onun taklidini yapsn?
Evet, bu dünyay sanatlaryla ziynetlendiren bir sanat-
kârn, sanatn istihsan eden insanla konuflmamas mu-
haldir. Madem ki yapar ve bilir; elbette konuflur. Madem
konuflur; elbette konuflmasna yakflan, Kurândr. Bir çi-
çe¤in tanziminden lâkayt kalmayan bir Malikül-Mülk,
bütün mülkünü velveleye veren bir kelâma karfl nasl lâ-
kayt kalr? Hiç baflkasna mal edip hiçe indirir mi?
acibe:
hayret uyandran, benzeri
görülmemifl fley.
âlem:
cihan.
antika sanatlar:
de¤erli eserler.
berrak:
duru, açk.
beyan:
açklama, anlatma, izah,
bildirme.
beyan- Kurân:
Kurânn anlat-
m, bildirmesi.
ciddiyet:
ciddîlik.
elhak:
hakkn tâ kendisi.
emare:
iflaret, belirti.
farz etme:
öyle kabul etme, say-
ma.
Hâlk- Âlem:
âlemin yaratcs.
hesabna:
adna.
huda:
hile, aldatma.
hulûs:
saflk; samimiyet, içtenlik.
istihsan:
güzel bulma, be¤enme.
kelâm:
söz.
keflif:
açma, gizli bir fleyi bulup
meydana çkarma.
kymettar:
kymetli, de¤erli.
Kurân- Mucizülbeyan:
açkla-
malaryla akllar benzerini yap-
maktan âciz brakan Kurân- Ke-
rîm.
lâkayt:
ilgisiz.
mal etmek:
at klmak.
Malikül-Mülk:
her fleyin gerçek
sahibi olan Allah.
mescit:
ibadet edilen yer.
muhal:
imkânsz.
mülk:
sahip olunan ve üzerinde
tasarruf hakk bulunan fley.
Münim:
gerçek nimet verici olan
Allah.
nazire:
bir fleye benzetilerek ya-
plan fley.
nimet:
lütuf, ihsan; Allahn yarat-
t¤ faydal olan her fley.
nimetperverâne:
nimetle besle-
yerek.
nur:
aydnlk, flk.
saffet:
saflk, berraklk; her türlü
hile ve aldatmadan uzak olma.
safî:
saf olan, katksz.
sanatkâr:
sanat eseri ortaya ko-
yan kimse.
sanatperverâne:
sanata de¤er
vererek.
Sâni:
her fleyi sanatl olarak yara-
tan Allah.
sravari:
sra gibi.
flaibe-i taklit:
taklit lekesi ve kiri.
fiems-i Ezelî:
varl¤nn bafl-
langc olmayan ve her fleyi
nurlandran Cenab- Hak.
taklit:
benzer.
tanzim:
düzenleme.
tarz:
biçim, flekil.
temaflagâh- sanat- lâhiye:
lâhî sanatlarn seyir yeri.
tlsm- kâinat:
kâinatn gizli
srr.
velvele:
gürültü, patrt.
velvele-i takdir ve istihsan:
be¤endi¤ini ve güzel buldu-
¤unu belirten yüksek ses.
Zat:
büyüklük ve yücelik sa-
hibi Allah.
zemin:
yer, yeryüzü.
zemzeme-i hamd ve flükran:
övgü ve teflekkürü belirten
ahenkli güzel ses.
zikirhane:
zikir yaplan yer.
ziya:
flk.
ziynet:
süs.
642 | SÖZLER
Y
RM
B
EfiNC
S
ÖZ