günefl, elbette bir gün seyri bitecek, mahall-i karar›na ye-
tiflecek, size faydas› dokunmayacak bir suret alacakt›r,”
anlar. O da, Hâl›k-› Zülcelâl’in günefle ba¤lad›¤› büyük
nimetleri düflünerek
1
! o
ór
ªn
ër
dn
G ,$G n
¿Én
ër
Ñ° o
S
der.
Ve âlime dahi, o
lâm
’›
ilâ
manas›nda gösterir. Fakat,
günefli yaln›z bir lâmba de¤il, belki bahar ve yaz tezgâ-
h›nda dokunan mensucat-› Rabbaniyenin bir meki¤i, ge-
ce-gündüz sahifelerinde yaz›lan mektubat-› Samedâniye-
nin mürekkebi, nur bir hokkas› suretinde tasavvur ede-
rek, güneflin cereyan-› sûrîsi alâmet oldu¤u ve iflaret et-
ti¤i intizamat-› âlemi düflündürerek, Sâni-i Hakîm’in sa-
nat›na
2
*G n
ABÉ° n
TÉ n
e
ve hikmetine
3
*G n
?n
QÉn
H
diyerek secde-
ye kapan›r.
Ve kozmo¤rafyac› bir feylesofa
lâm
’›
fî
manas›nda
flöyle ifham eder ki: Günefl, kendi merkezinde ve mihve-
ri üzerinde zemberekvari bir cereyan ile, manzumesini
emr-i ‹lâhî ile tanzim edip tahrik eder. fiöyle bir saat-i
kübray› halk edip tanzim eden Sâni-i Zülcelâl’ine karfl›
kemal-i hayret ve istihsan ile
4
! o
In
Qr
óo
? r
dGn
h ! o
án
ª n
¶n
© r
dn
G
der,
felsefeyi atar, hikmet-i Kur’âniyeye girer.
Ve dikkatli bir hakîme flu
lâm
’›, hem illet manas›nda,
hem zarfiyet manas›nda tutturup flöyle ifham eder ki:
Sâni-i Hakîm, ifllerine esbab-› zahiriyeyi perde etti¤in-
den, cazibe-i umumiye nam›nda bir kanun-u ‹lâhîsiyle,
sapan tafllar› gibi, seyyareleri güneflle ba¤lam›fl ve o ca-
zibe ile muhtelif fakat muntazam hareketle o seyyareleri
SÖZLER | 635
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
hikmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’›n
hikmeti; Kur’ân’›n her fleyin belir-
li gayelere yönelik, faydal› ve yer-
li yerinde oldu¤unu anlatan ve
ders veren hikmeti.
hokka:
mürekkep kab›.
ifham:
anlatma.
illet:
sebep.
intizamat-› âlem:
âlemdeki mü-
kemmel sistemler, düzenlilikler.
istihsan:
be¤enme.
kanun-u ‹lâhî:
Allah’›n kanunu.
kemal-i hayret:
çok fazla flaflk›n-
l›k, tam bir flaflk›nl›k.
kozmo¤rafyac›:
uzay ilimleri ile
u¤raflan.
kudret:
Allah’›n bütün varl›k âle-
mini kuflatan sonsuz ve s›n›rs›z
kuvveti.
mahall-i karar:
sabit ve hareket-
siz kalma yeri.
mahsus:
has, ait.
manzume:
düzenlenmifl, dizilmifl
fley; sistem.
mekik:
dokumac›l›kta kullan›lan
bir alet.
mektubat-› Samedâniye:
Ce-
nab-› Hakk›n isim ve s›fatlar›n›
anlatan varl›klar.
mensucat-› Rabbanîye:
Rabbanî
dokumalar.
mihver:
eksen.
minnet:
iyili¤e karfl› duyulan flü-
kür hissi.
münezzeh:
kusur ve noksanlar-
dan uzak.
mürekkep:
birkaç maddenin bir-
lefliminden meydana gelen ve
yaz› yazmaya yarayan s›v›.
nimet:
fayda, menfaat, yarar.
Rab:
varl›klar›n bütün ihtiyaçlar›-
n› gideren, besleyen, büyüten
onlar› uyum içinde sevk ve idare
eden Allah.
saat-i kübra:
en büyük saat.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi belirli ga-
yelere yönelik, faydal›, yerli ye-
rinde ve sanatl› olarak yaratan
Allah.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve her fleyi sanatl› yaratan
Allah.
secde:
sayg› içinde bafl e¤me, ba-
fl› yere koyma.
seyir:
hareket etme, gezme.
seyyare:
gezegen, y›ld›z.
suret:
biçim, flekil.
flükür:
nimet ve iyili¤in sahibini
tan›ma ve ona minnet duyma.
tahrik:
hareket ettirme.
tanzim:
düzenleme.
tasavvur:
bir fleyi zihinde flekil-
lendirme, düflünme.
zarfiyet:
kelimenin zarf olmas›,
mekân ve zaman bildirmesi hâli.
zemberekvari:
zemberek gibi.
alâmet:
iz, iflaret.
cazibe:
çekim.
cazibe-i umumiye:
genel çe-
kim gücü.
cereyan:
ak›m, hareket.
cereyan-› sûrî:
görünüflteki
hareket.
ebed:
sonu olmayan gelecek
zaman.
emr-i ‹lâhî:
Allah’›n emri.
esbab-› zahiriye:
görünüflteki
sebepler.
ezel:
bafllang›c› olmayan geç-
mifl zaman.
feylesof:
filozof, felsefe ile
u¤raflan düflünür.
hakîm:
hikmet sahibi, bilge.
Hâl›k-› Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi olan yarat›c›,
Allah.
hamd:
medih, övgü.
1.
Allah her türlü kusur ve noksan s›fattan münezzehtir; ezelden ebede her türlü hamd ve
övgü, flükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
2.
Allah dilemifl, ne güzel yaratm›fl.
3.
Allah ne mübarek yaratm›fl.
4.
Büyüklük ve kudret Allah’a mahsustur.