Meselâ,
1
Ék
Mr
ön
U /
‹ p
ør
HG o
¿Én
eBÉ n
g Én
j
Firavun vezirine emre-
der ki: “Bana yüksek bir kule yap, semavat›n hâlini rasat
edip bakaca¤›m. Seman›n gidiflat›ndan, acaba Mûsa’n›n
(a.s.) dava etti¤i gibi semada tasarruf eden bir ilâh var
m›d›r?”
‹flte,
2
É k
Mr
ön
U
kelimesiyle ve flu cüz’î hâdise ile, da¤s›z
bir çölde oldu¤undan, da¤lar› arzulayan ve Hâl›k’› tan›-
mad›¤›ndan tabiatperest olup rububiyet dava eden ve
âsâr-› ceberutlar›n› göstermekle ibka-i nam eden, flöhret-
perest olup da¤misal meflhur ehramlar› bina eden ve si-
hir ve tenasuha kail olup cenazelerini mumya edip da¤
misillü mezarlarda muhafaza eden M›s›r firavunlar›n›n
an’anesinde hükümferma bir düstur-u acibi ifade eder.
Meselâ,
3
n
? p
fn
ón
Ñ p
H n
?«
pq
én
æo
f n
?r
ƒn
« r
dÉn
a
gark olan Firavuna der:
“Bugün senin gark olan cesedine necat verece¤im” ün-
van›yla, umum Firavunlar›n tenasuh fikrine binaen cena-
zelerini mumyalamakla maziden al›p müstakbeldeki en-
sal-i atiyenin temaflagâh›na göndermek olan mevtâlûd,
ibretnüma bir düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle bera-
ber, flu asr-› ahirde o gark olan firavunun ayn› cesedi ola-
rak keflfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sa-
hile at›ld›¤› gibi, zaman›n denizinden as›rlar›n mevceleri
üstünde flu as›r sahiline at›laca¤›n›, mu'cizâne bir iflaret-i
gaybiyeyi bir lem’a-i i’caz› ve bu tek kelime bir mu’cize
oldu¤unu ifade eder.
SÖZLER | 649
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
prensibi.
düstur-u acip:
hayret verici düs-
tur, ilginç gelenek.
ehram:
M›s›r’da Firavunlar›n pira-
mit fleklindeki mezarlar›.
emir:
buyruk.
ensal-i atiye:
gelecek kuflaklar,
gelecek nesiller.
fikir:
düflünce.
firavun:
eski M›s›r hükümdarlar›-
na verilen isim; Hz. Mûsa’n›n (a.s.)
mücadele etti¤i M›s›r hükümdar›.
gark:
bo¤ulma.
gidiflat:
gidifl tarz›.
hâdise:
olay.
hâl:
durum.
Hâl›k:
her fleyin yarat›c›s› Allah.
Hâmân:
Hz. Mûsa zaman›ndaki
M›s›r firavunun yard›mc›s›.
hükümferma:
hüküm süren.
ibka-i nam:
ismini devam ettir-
me.
ibretnüma:
ibretli, ders verici.
ifade:
anlatma.
ilâh:
tanr›, tap›lan fley.
iflaret-i gaybiye:
gelecekte ola-
cak bir hâdiseye yap›lan iflaret.
kail olmak:
inanmak.
keflfolunma:
ortaya ç›kar›lma,
bulunma.
lem’a-i i’caz:
mu’cizelik par›lt›s›.
mahall-i gark:
bo¤ulma yeri.
mazi:
geçmifl.
meselâ:
örne¤in.
meflhur:
tan›nm›fl.
mevç:
dalga.
mevtâlûd:
ölümlü.
mezar:
kabir.
misillü:
gibi.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir flekilde.
muhafaza:
koruma.
mumyalama:
Eski M›s›rl›larda ce-
setlerin çürümemesi için özel
yöntemlerle yap›lan ilâçlama iflle-
mi.
müstakbel:
gelecek.
necat:
kurtulufl.
rasat:
gözetleme.
rububiyet:
rabl›k, ilâhl›k.
sahil:
deniz kenar›.
sema:
gökyüzü.
semavat:
gökler.
sihir:
büyü.
flöhretperest:
flöhret düflkünü.
tabiatperest:
her fleyin kendi
kendine oldu¤unu veya tabiat›n
meydana getirdi¤ini iddia eden;
tabiatç›.
tasarruf:
diledi¤i gibi kullanma
ve idare etme.
temaflagâh:
seyir ve gezinti yeri.
tenasuh:
ruhun bir bedenden
baflka bir bedene geçti¤ini iddia
eden görüfl.
umum:
bütün.
ünvan:
nam.
vezir:
hükümdar yard›mc›s›.
an’ane:
âdet, gelenek.
âsâr-› ceberut:
zulüm ve zor-
bal›k eserleri.
asr-› ahir:
son as›r.
beden:
vücut.
binaen:
-den dolay›, dayana-
rak.
cenaze:
ceset, ölü.
ceset:
ölü vücut.
cüz’î:
küçük, ferdi.
da¤misal:
da¤ gibi.
düstur-u hayatiye:
hayat
1.
Ey Hâmân, bana bir kule yap! (Mü’min Suresi: 36.)
2
. Kule.
3.
Yunus Suresi: 92.