Sözler - page 654

B‹R‹NC‹ C‹LVE
‹hbarat-› gaybiyesidir.
fiu Cilvenin Üç fiavk› var.
Birinci fiavk:
Maziye ait ihbarat-› gaybiyesidir.
Evet, Kur’ân-› Hakîm, bilittifak ümmî ve emin bir za-
t›n lisan›yla zaman-› Âdem’den tâ Asr-› Saadete kadar,
enbiyalar›n mühim hâlât›n› ve ehemmiyetli vukuat›n› öy-
le bir tarzda zikrediyor ki, Tevrat ve ‹ncil gibi kitaplar›n
tasdiki alt›nda gayet kuvvet ve ciddiyetle ihbar ediyor.
Kütüb-ü salifenin ittifak ettikleri noktalarda muvafakat
etmifltir. ‹htilâf ettikleri bahislerde, musahhihâne haki-
kat-i vak›ay› faslediyor. Demek, Kur’ân’›n nazar-› gayp-
binîsi, o kütüb-ü salifenin umumunun fevkinde, ahval-i
maziyeyi görüyor ki, ittifakî meselelerde musadd›kane
onlar› tezkiye ediyor, ihtilâfî meselelerde musahhihâne
onlara faysal oluyor. Hâlbuki, Kur’ân’›n vukuat ve ah-
val-i maziyeye dair ihbarat› aklî bir ifl de¤il ki, ak›l ile ih-
bar edilsin; belki, semaa mütevakk›f nakildir. Nakil ise,
k›raat ve kitabet ehline mahsustur. Dost ve düflman›n it-
tifak›yla, k›raatsiz, kitabetsiz, emanetle maruf, ümmî lâ-
kab›yla mevsuf bir zata nüzul ediyor.
Hem o ahval-i maziyeyi öyle bir surette ihbar eder ki,
bütün o ahvali görür gibi bahseder. Çünkü, uzun bir hâ-
disenin ukde-i hayatiyesini ve ruhunu al›r, maksad›na
mukaddeme yapar. Demek, Kur’ân’daki fezlekeler, hulâ-
salar gösteriyor ki, bu hulâsa ve fezlekeyi gösteren, bü-
tün maziyi bütün ahvali ile görüyor. Zira, bir zat›n bir
fende veya bir sanatta mütehass›s oldu¤u, hulâsal› bir
ahval:
hâller, durumlar, olaylar.
ahval-i maziye:
geçmifle ait hâl-
ler.
aklî:
akla dayanan.
Asr-› Saadet:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in (a.s.m.) peygam-
ber olarak dünyada bulundu¤u
devir.
bahis:
konu.
bilittifak:
ittifakla, uyuflarak, be-
raberce.
cilve:
görünüm, görüntü, görü-
nüfl.
ehemmiyet:
önemli.
ehil:
kabiliyetli, konusunda uz-
man.
emanetle maruf:
güvenilir olma-
s› ile bilinen.
emin:
güvenilir.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
fasletme:
ay›rma, sonuçland›r-
ma.
faysal:
kesin hüküm veren; karar.
fen:
uygulamal› bilimlerin genel
ad›.
fevkinde:
üstünde, üzerinde.
fezleke:
netice, özet.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hakikat-i vak›a:
olay›n do¤rusu,
asl›.
hâlât:
hâller, durumlar.
hulâsa:
bir fleyin özü, esas›.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ihbarat:
haber vermeler.
ihbarat-› gaybiye:
gayptan ha-
ber vermeler.
ihtilâf:
fikir ayr›l›¤›, uyuflmazl›k.
ihtilâfî:
uyuflmazl›k, üzerinde ih-
tilâf edilen.
‹ncil:
Hazret-i ‹sa’ya (a.s.) gönde-
rilmifl olan ‹lâhî kitap.
ittifak etmek:
birleflmek.
ittifakî meseleler:
üzerinde gö-
rüfl birli¤i yap›lan konular.
k›raat:
okuma.
k›raatsiz kitabetsiz:
okuma yaz-
mas› olmadan.
kitabet:
yazma.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
kütüb-ü salife:
daha önce gön-
derilen kutsal kitaplar.
lâkap:
ünvan, isim.
lisan:
dil.
mahsus:
has olan, özel.
maksat:
gaye, amaç
mazi:
geçmifl zaman.
mesele:
problem, konu.
mevsuf:
vas›flanan, nitelendi-
rilen.
mukaddeme:
bafllangݍ, girifl.
musadd›kane:
tasdik ederek,
onaylayarak.
musahhihâne:
tashih eder,
yanl›fllar› düzeltir bir flekilde.
muvafakat:
uyma, uygunluk.
mühim:
önemli.
mütehass›s:
uzman.
mütevakk›f:
bir fleye ba¤l›
olan, dayanan.
nakil:
kaynaklara dayanarak
aktarmak.
nazar-› gaypbinî:
gizli olan
her fleyi gören bak›fl.
nüzul:
inme, indirilme.
ruh:
hayat›n temeli ve sebebi
olan can, bedenin hayat gücü
maddî olmayan öz cevher.
sema:
iflitme, duyma.
suret:
flekil, tarz.
flavk:
›fl›k, par›lt›.
tarz:
biçim, flekil.
tasdik:
do¤rulama.
Tevrat:
Hz. Mûsa’ya (a.s.) indi-
rilmifl olan ‹lâhî kitap.
tezkiye etme:
temize ç›kar-
ma, ar›nd›rma.
ukde-i hayatiye:
hayatla ilgi-
li esas s›r, hayat›n en önemli
dü¤üm noktas›.
umum:
bütün, hepsi.
ümmî:
her hangi bir e¤itim
almam›fl, okuma yazmas› ol-
mayan.
vukuat:
hâdiseler, olaylar,
vak’alar, olmufl bitmifl fleyler.
zaman-› Âdem:
Hz. Âdem za-
man›.
zat:
kifli.
zikir:
anma.
654 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,644,645,646,647,648,649,650,651,652,653 655,656,657,658,659,660,661,662,663,664,...1482
Powered by FlippingBook