Onuncu Sözün Dokuzuncu Hakikatinde, Yirmi ‹kinci
Sözün Alt›nc› Lem’as›nda ispat ve izah edildi¤i gibi,
“Her bahar mevsiminde ihya-i arz keyfiyetinde üç yüz
bin tarzda haflrin numunelerini nihayet derecede girift,
birbirine kar›flt›rd›¤› hâlde nihayet derecede intizam ve
temyiz ile nazar-› beflere gösteriyor ki, bunlar› böyle ya-
pan Zata, haflir ve k›yamet a¤›r olamaz,” der.
Hem, zeminin sahifesinde yüz binler enva›, beraber
birbiri içinde kalem-i kudretiyle hatas›z, kusursuz yazmak
bir tek Vahid-i Ehad’in sikkesi oldu¤undan, flu ayetle, gü-
nefl gibi vahdaniyeti ispat etmekle beraber, güneflin tulû
ve gurubu gibi kolay ve kat’î, k›yamet ve haflri gösterir.
‹flte,
1
n
?r
«n
c
lâfz›ndaki keyfiyet noktas›nda flu hakikati
gösterdi¤i gibi, çok surelerde tafsil ile zikreder.
Meselâ, sure-i
2
p
ó«/
én
Ÿr
G p
¿'
Gr
öo
? r
dGn
h =¥
’de öyle parlak ve gü-
zel ve flirin ve yüksek bir beyanla haflri ispat eder ki, ba-
har›n gelmesi gibi kat’î bir surette kanaat verir.
‹flte bak; kâfirlerin, çürümüfl kemiklerin dirilmesini in-
kâr ederek, “Bu aciptir, olamaz” demelerine cevaben,
3
m
êho
ôo
a r
øp
e Én
¡ n
d É n
e n
h Én
gÉs
æs
jn
Rn
h Én
gÉn
ær
«n
æn
H n
?r
«n
cr
ºo
¡n
br
ƒn
a p
ABÉ n
ª° s
ùd G n
‹ p
G BGho
ô o
¶r
æn
j r
ºn
?n
an
G
ilâahir,
4
o
êho
ôo
ÿr
G n
?p
d '
òn
c
’ye kadar ferman ediyor. Beyan› su
gibi ak›yor, y›ld›zlar gibi parl›yor; kalbe, hurma gibi hem
lezzet, hem zevk veriyor, hem r›z›k oluyor.
acip:
flafl›lacak fley.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
beyan:
anlat›m, aç›klama.
enva:
çeflitler, türler.
ferman:
emir, buyruk.
girift:
kar›fl›k, dolafl›k.
gurup:
bat›fl.
hakikat:
gerçek.
haflir:
insanlar›n öldükten sonra
tekrar diriltilip bir yerde toplan-
malar›.
ihya-i arz:
yeryüzünün diriltilme-
si.
ilâahir:
sonuna kadar.
inkâr:
reddetme, kabul etmeme.
intizam:
düzenlilik.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
izah:
aç›klama.
kabir:
mezar.
kâfir:
Allah’› ve ahireti inkâr
eden, dinsiz.
kalem-i kudret:
kudret kalemi;
Allah’›n güç ve kuvvet kalemi.
kanaat:
inanç.
kat’î:
kesin.
keyfiyet:
bir fleyin nas›l oldu¤u,
durum; hâdise, olay.
k›yamet:
ahiret hayat›n›n baflla-
mas› için kâinat›n ve dünyan›n
tahrip edilip ahiret âlemi olarak
yeniden kurulmas›.
lâf›z:
kelime.
lem'a:
par›lt›, parlay›fl.
meselâ:
örnek olarak.
nazar-› befler:
insan›n bak›fl›.
nihayet:
son.
numune:
örnek, benzer.
r›z›k:
g›da; manevî g›da.
sahife:
sayfa.
sikke:
damga, mühür.
sure:
Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›
114 bölümden her biri.
suret:
biçim, flekil.
fleref:
yücelik, ululuk.
tafsil:
ayr›nt›lar›yla anlatma.
tarz:
biçim, flekil, çeflit.
temyiz:
dikkatle ay›rma, seçme.
tulû:
do¤ufl.
vahdaniyet:
Allah’›n varl›¤›
ve birli¤i.
Vahid-i Ehad:
bir olan ve bir-
li¤i her bir fleyde tecelli eden
Allah.
Zat:
büyüklük ve yücelik sa-
hibi Allah.
zemin:
yeryüzü.
zikir:
bildirme.
1.
Nas›l?
2.
Kaf. fierefi pek yüce olan Kur’ân’a yemin olsun. (Kaf Suresi: 1.)
3.
Üstlerindeki gö¤e bakmazlar m›, onu nas›l bina edip süsledik ki, hiçbir gedi¤i yoktur. (Kaf
Suresi: 6.)
4.
‹flte kabrinizden ç›k›fl›n›z da böyle olacakt›r. (Kaf Suresi: 11.)
616 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ