düflman›n merkezlerinde yüksek kalelerinin bafl›nda di-
kildi. Esfelüssafilîne giden o edepsiz zalimler cezalar›n›
buldular” der.
Aynen öyle de, Padiflah-› Bîmisal kavm-i Nuh’un mah-
v› için semavat ve arza emir vermifl, vazifelerini yapt›k-
tan sonra ferman ediyor: “Ey arz, suyunu yut; ey sema,
dur, iflin bitti! Su çekildi. Da¤›n bafl›nda memur-u ‹lâhînin
çad›r vazifesini gören gemisi kuruldu. Zalimler cezalar›n›
buldular.”
‹flte flu üslûbun ulviyetine bak: “Zemin ve gök iki mutî
asker gibi emir dinler, itaat ederler” diyor. ‹flte flu üslûp
iflaret eder ki, insan›n isyan›ndan kâinat k›z›yor. Sema-
vat ve arz hiddete geliyorlar. Ve flu iflaretle der ki: “Yer
ve gök iki mutî asker gibi emirlerine bakan bir Zata isyan
edilmez, edilmemeli.” Dehfletli bir zecri ifade eder.
‹flte tufan gibi bir hâdise-i umumiyeyi bütün netaiciyle,
hakaik›yla birkaç cümlede icazl›, i’cazl›, cemalli, icmalli
bir tarzda beyan eder. fiu denizin sair katrelerini flu kat-
reye k›yas et.
fiimdi kelimelerin penceresiyle gösterdi¤i üslûba bak:
Meselâ:
1
p
Ë/
ón
? r
dG p
¿ƒo
Lr
ôo
© r
dÉn
c n
OÉn
Y»
s
à`n
M n
?p
RÉn
æn
e o
?n
Éfr
Qs
ón
b n
ôn
ªn
? r
dGn
h
’deki
2
p
Ë/
ón
? r
dG p
¿ƒ o
Lr
ôo
© r
dÉn
c
kelimesine bak, ne kadar lâtif bir
üslûbu gösteriyor. fiöyle ki:
Kamerin bir menzili var ki, Süreyya y›ld›zlar›n›n daire-
sidir. Kameri hilâl vaktinde hurman›n eskimifl beyaz bir
arz:
yer, dünya.
beyan:
anlatma, aç›klama.
cemal:
güzellik.
dehfletli:
korkutucu, korkunç.
edepsiz:
ahlâks›z, terbiyesiz.
esfelüssafilîn:
afla¤›lar›n en afla-
¤›s›.
ferman:
emir, buyruk.
hâdise-i umumiye:
herkesi ilgi-
lendiren olay.
hakaik:
hakikatler, gerçekler.
hiddet:
öfke.
hilâl vakti:
yeni ay zaman›.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
i’caz:
mu’cizelik, ola¤anüstülük.
icmal:
özetleme, ayr›nt›lar›na gir-
meme.
ifade:
anlatma.
isyan:
bafl kald›rma.
iflaret etme:
gösterme.
itaat:
boyun e¤me, uyma.
kâinat:
yarat›lan bütün varl›klar.
kamer:
ay.
katre:
damla.
kavm-i Nuh:
Hz. Nuh’un pey-
gamber olarak gönderildi¤i ka-
vim.
k›yas:
karfl›laflt›rma.
lâtif:
hofl, güzel, nazik.
mahv:
yok olma, yok etme.
memur-u ‹lâhî:
Allah’›n görevlisi;
Hz. Nuh.
menzil:
yer.
meselâ:
örnek olarak.
mutî:
itaat eden.
netaiç:
neticeler.
Padiflah-› Bîmisal:
her fleyin sahi-
bi ve hâkimi olan ve hiçbir varl›¤a
benzemeyen Allah.
sair:
di¤er, baflka.
sema:
gökyüzü.
semavat:
gökler.
Süreyya:
Ülker (Pervin) y›ld›z›; ye-
di veya alt› y›ld›zlard›r ki ikifler iki-
fler karfl›l›kl› dururlar ve ay›n geç-
ti¤i yerlere yak›n görünürler.
takdir etmek:
kararlaflt›r-
mak, belirlemek.
tarz:
biçim, üslûp.
tufan:
Hz. Nuh’a inanmayan-
lar› cezaland›rmak için Allah
taraf›ndan hem gökten, hem
de yerden su gönderilerek
Nuh kavminin bo¤ulmas›.
ulviyet:
yücelik, yükseklik.
üslûp:
ifade tarz›, anlat›m
flekli.
vazife:
görev.
zalim:
baflkalar›na haks›zl›k
ve kötülük yaparak zarar ve-
ren.
Zat:
büyüklük ve yücelik sa-
hibi Allah.
zecir:
zorlama.
zemin:
yer, yeryüzü.
1.
Aya gelince, onun için de menziller takdir ettik ki, kurumufl hurma dal›n›n ince yay hâlini
al›ncaya kadar incelir. (Yâsin Suresi: 39.)
2.
Kurumufl hurma dal›n›n ince yay hâli gibi. (Yâsin Suresi: 39.)
606 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ