Sözler - page 614

• Makam-› medhin binler misallerinden, bafl›nda
1
!o
ó r
ªn
?r
n
G
olan befl surede beyanat-› Kur’âniye günefl gibi
parlak,
(HAfi‹YE)
y›ld›z gibi ziynetli, semavat ve zemin gibi
haflmetli, melekler gibi sevimli, dünyada yavrulara rah-
met gibi flefkatli, ahirette Cennet gibi güzeldir.
• Makam-› zem ve zecirde, binler misallerinden, me-
selâ,
2
Ék
àr
«n
e p
¬«/
Nn
G n
ºr
ën
d n
?o
c
r
Én
j r
¿n
G r
ºo
c
o
ón
Mn
G t
Öp
ë o
`jn
G
ayetinde
zemmi alt› derece zemmeder; g›ybetten, alt› derece flid-
detle zecreder. fiöyle ki:
Malûmdur, ayetin bafl›ndaki hemze, sormak (âyâ) ma-
nas›ndad›r. O sormak manas›, su gibi ayetin bütün keli-
melerine girer.
‹flte birinci hemze
ile der: “Âyâ, sual ve cevap mahal-
li olan akl›n›z yok mu ki, bu derece çirkin bir fleyi anla-
m›yor.”
‹kincisi
:
3
t
Öp
ëo
j
lâfz› ile der: “Âyâ, sevmek, nefret et-
mek mahalli olan kalbiniz bozulmufl mu ki, en menfur bir
ifli sever.”
Üçüncüsü
:
4
r
ºo
c
o
ón
Mn
G
kelimesiyle der: “Cemaatten ha-
yat›n› alan hayat-› içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmufl
ki, böyle hayat›n›z› zehirleyen bir ameli kabul eder.”
ahiret:
k›yametten sonra kurula-
cak olan âlem.
âlem:
bütün yarat›lm›fllar; dünya.
amel:
fiil, ifl.
âyâ:
acaba, nas›l oluyor, hayret.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
bahis:
konu.
beyanat-› Kur’âniye:
Kur’ân’›n
aç›klamalar› ve anlat›mlar›.
cemaat:
topluluk.
Cennet:
Allah’a inanan, günahla-
r›ndan temizlenmifl olanlar›n gire-
ce¤i, ebediyen içinde kalacaklar›
yer.
derece:
mertebe.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man.
ezel:
bafllang›c› olmayan geçmifl
zaman.
g›ybet:
arkadan çekifltirme, dedi-
kodu.
hamd:
övgü.
hafliye:
aç›klay›c› not, dipnot.
haflmet:
ihtiflam, heybet, büyük-
lük.
hayat:
yaflay›fl.
hayat-› içtimaiye:
toplum hayat›,
sosyal hayat.
hemze:
elif.
lâf›z:
kelime.
mahal:
yer.
mahsus:
ait.
makam-› medih:
övme makam›.
makam-› zem ve zecir:
kötüle-
me, ay›plama ve yasaklama ma-
kam›.
malûm:
bilinen.
mana:
anlam.
medeniyet:
medenîlik, uygarl›k.
melek:
nurdan yarat›lan, tama-
men Allah’a itaat eden, ak›l ve
fluur sahibi varl›klar.
menfur:
nefret edilen.
meselâ:
örnek olarak.
minnet:
iyili¤e karfl› duyulan flü-
kür hissi.
misal:
örnek.
nefret:
tiksinmek.
Rab:
varl›klar›n bütün ihtiyaçlar›-
n› gideren, besleyen, büyüten
onlar› uyum içinde sevk ve idare
eden Allah.
rahmet:
Allah’›n kullar›n› esirge-
mesi, ac›y›p ba¤›fllamas›, onlar›n
her türlü ihtiyac›n› gidermesi.
semavat:
semalar, gökler.
sual:
soru.
sure:
Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›-
¤› 114 bölümden her biri.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeye-
rek karfl›l›ks›z sevme.
flükür:
nimet ve iyili¤in sahi-
bini tan›ma ve ona karfl› min-
net duyma.
tabirat:
tabirler, sözler.
y›ld›z:
gökyüzünde görülen
›fl›k yayan gök cisimlerinden
her biri.
zecir:
yasaklama.
zem:
kötüleme, ay›plama,
yerme.
zemin:
yeryüzü.
ziynet:
süs.
1.
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, flükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a
mahsustur. (Fatiha, En’am, Kehf, Sebe’ ve Fât›r surelerinin 1. ayetleri.)
2.
Sizden biri, ölü kardeflinin etini yemekten hofllan›r m›? (Hucurat Suresi: 12.)
3.
Hofllan›r.
4.
Sizden biri.
614 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
HAfi‹YE:
fiu tabiratta o surelerdeki bahislere iflaret var.
1...,604,605,606,607,608,609,610,611,612,613 615,616,617,618,619,620,621,622,623,624,...1482
Powered by FlippingBook