Dördüncüsü
:
1
n
ºr
ën
d n
?o
c
r
É n
j r
¿n
G
kelâm›yla der: “‹nsaniye-
tiniz ne olmufl ki, böyle canavarcas›na, arkadafl›n› diflle
parçalamay› yap›yorsunuz.”
Beflincisi
:
2
p
¬« /
Nn
G
kelimesiyle der: “Hiç rikkat-i cinsiye-
niz, hiç s›la-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle
kardefliniz olan bir mazlumun flahs-› manevîsini insafs›z-
ca diflliyorsunuz. Hiç akl›n›z yok mu ki, kendi azan›z›
kendi diflinizle divane gibi ›s›r›yorsunuz.”
Alt›nc›s›
:
3
É k
à r
«n
e
kelâm›yla der: “Vicdan›n›z nerede, f›t-
rat›n›z bozulmufl mu ki, en muhterem bir hâlde bir kar-
defline karfl›, etini yemek gibi en müstekreh bir ifl yap›l›-
yor.”
Demek, zem ve g›ybet aklen, kalben ve insaniyeten ve
vicdanen ve f›traten ve asabiyeten ve milliyeten mez-
mumdur.
‹flte bak: Nas›l ki flu ayet, icazkârâne, alt› mertebe
zemmi zemmetmekle, i’cazkârâne alt› derece o cürüm-
den zecreder.
• Makam-› ispatta binler misallerinden, meselâ
s
¿p
G =É n
¡p
Jr
ƒn
e n
ór
©n
H ¢n
Vr
Qn
’r
G »p
«r
ëo
j n
?r
«n
c $G p
ân
ªr
Mn
Q p
QÉ n
K'
G = '
‹p
G r
ô o
¶r
fÉn
a
4
l
ôj/
ón
b m
Ar
À°n
T pq
?o
c '
¤n
Y n
ƒo
gn
h ?'
Jr
ƒn
Ÿr
G »p
«r
ëo
ª n
d n
?p
d '
P
’de, haflri ispat ve istib’ad› izale için öyle bir tarzda be-
yan eder ki, fevkinde ispat olamaz. fiöyle ki:
SÖZLER | 615
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
nalar anlatarak.
i’cazkârâne:
mu’cizeli bir flekilde.
insaniyet:
insanl›k.
insaniyeten:
insanl›k bak›m›n-
dan.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
istib’at:
ak›ldan uzak görme.
izale:
ortadan kald›rma.
kadir:
kudret ve kuvvet sahibi ve
her fleye gücü yeten.(Allah)
kelâm:
söz.
makam-› ispat:
ispat yeri.
mazlum:
zulme u¤rayan.
mertebe:
basamak, derece.
meselâ:
örnek olarak.
mezmum:
kötü, be¤enilmemifl.
milliyeten:
bir milleti di¤er mil-
letten ay›ran hâllerin ve özellikle-
rin tamam› bak›m›ndan.
misal:
örnek.
muhterem:
sayg› de¤er.
müstekreh:
tiksinilen.
rahmet:
Allah’›n kullar›n› esirge-
mesi, ac›y›p ba¤›fllamas›, onlar›n
bütün ihtiyaçlar›n› gidermesi.
rikkat-i cinsiye:
insan›n kendi
cinsinden olanlara ac›mas›.
s›la-i rahim:
akrabaya ziyaret et-
me ve onlarla görüflmeyi devam
ettirme.
flahs-› manevî:
manevî flah›s.
tarz:
biçim, flekil.
vicdan:
iyiyi kötüden ay›rabilen,
iyilik etmekten lezzet duyan ve
kötülükten elem alan manevî bir
duygu.
vicdanen:
iyiyi kötüden ay›rabi-
len, iyilik etmekten lezzet duyan
ve kötülükten elem alan manevî
duygu bak›m›ndan.
zecir:
yasaklama.
zem:
kötüleme, ay›plama, yerme.
asabiyeten:
kendi akraba ve
milletini kay›rma gayreti ba-
k›m›ndan.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
aza:
organ, uzuv.
beyan:
anlatma.
cihet:
yön.
cürüm:
günah, suç.
derece:
mertebe.
divane:
deli.
fevk:
üst.
f›trat:
yarat›l›fl, huy.
f›traten:
yarat›l›fl bak›m›n-
dan.
g›ybet:
arkadan çekifltirme,
dedikodu.
haflir:
insanlar›n öldükten
sonra tekrar diriltilip bir yerde
toplanmalar›.
icazkârâne:
az sözle çok ma-
1.
Eti yemeyi.
2.
Kardeflinin.
3.
Ölü olarak.
4.
fiimdi bak Allah’›n rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ard›ndan nas›l diriltiyor. Bunu
yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O her fleye kadirdir. (Rum Suresi: 50.)