Én
ªo
µ pq
H n
Q p
A '
B’'
G p
q
…n
Ép
Ñn
a @ m
¿É n
£ r
?°o
ùp
H s
’p
G n
¿ho
òo
Ør
æn
J n
’ Gho
òo
Ør
fÉn
a ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h
@ p
¿Gn
öp
ün
àr
æn
J n
Ón
a ¢l
SÉn
ëo
fn
h m
QÉn
f r
øp
e l
®Gn
ƒo
°T Én
ªo
µr
«n
?n
Y o
?n
°Sr
ôo
j @ p
¿Én
H u
òn
µo
J
1
p
¿Én
Hu
òo
µo
J Én
ªo
µp
q
Hn
Q p
A '
B’'
G p
q
…n
Ép
Ñn
a
2
p
Ú
p
WÉn
«°s
û? p
d É k
eƒo
L o
Q Én
gÉn
ær
? n
©n
Ln
h n
í«
p
HÉ° n
ü n
à p
É n
« r
f t
ódG n
ABÉ n
ª° s
ùdG É s
æ s
j n
R r
ón
?n
dn
h
ayetlerini dinle bak ki, ne diyor?
Diyor ki: “Ey acz ve hakareti içinde ma¤rur ve müte-
merrit ve zaaf ve fakr› içinde serkefl ve muannit olan ins
ve cin! Emirlerime itaat etmezseniz, haydi elinizden ge-
lirse hudud-u mülkümden ç›k›n›z. Nas›l cesaret edersiniz
ki, öyle bir Sultan›n emirlerine karfl› gelirsiniz; y›ld›zlar,
aylar, günefller, emirber neferleri gibi emirlerine itaat
ederler? Hem, tu¤yan›n›zla öyle bir Hâkim-i Zülcelâl’e
karfl› mübareze ediyorsunuz ki, öyle azametli mutî asker-
leri var, faraza fleytanlar›n›z dayanabilseler, onlar› da¤ gi-
bi güllelerle recmedebilirler. Hem, küfran›n›zla öyle bir
Malik-i Zülcelâl’in memleketinde isyan ediyorsunuz ki,
cünudundan öyleleri var, de¤il sizin gibi küçük âciz mah-
lûklar, belki farz-› muhal olarak da¤ ve arz büyüklü¤ünde
birer adüvv-ü kâfir olsayd›n›z, arz ve da¤ büyüklü¤ünde
y›ld›zlar›, ateflli demirleri size atabilirler, sizi da¤›t›rlar.
Hem, öyle bir kanunu k›r›yorsunuz ki, onunla öyleler
ba¤l›d›r, e¤er lüzum olsa arz›n›z› yüzünüze çarpar, gülle-
ler gibi, küreler misillü y›ld›zlar› üstünüze Allah’›n izniyle
ya¤d›rabilirler.”
SÖZLER | 601
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
yap›lmamas› istenen fley.
emir-ber:
emre göre hareket
eden.
fakr:
fakirlik.
faraza:
farz edelim ki, var sayal›m
ki.
farz-› muhal:
imkâns›z› olabilir
kabul etme.
gülle:
top mermisi.
hakaret:
küçüklük, horluk.
Hâkim-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haflmet sahibi her fleye
hükmeden Allah.
hudud-u mülk:
mülkün s›n›r›.
inkâr:
reddetme, kabul etmeme.
ins:
insan.
isyan:
bafl kald›rma.
itaat:
boyun e¤me, uyma.
kandil:
y›ld›z.
küfran:
nankörlük.
lüzum:
lâz›m olma, gerekme, ih-
tiyaç.
ma¤rur:
gururlu, kendini be¤en-
mifl.
mahlûk:
yarat›k, Allah taraf›ndan
yarat›lm›fl varl›k.
Malik-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve her fleyin sahibi olan Allah.
memleket:
yurt, diyar.
misillü:
benzeri.
muannit:
inatç›.
mutî:
itaat eden.
mübareze:
çekiflme, çarp›flma,
mücadele.
mütemerrit:
inatç›.
nefer:
er.
nimet:
iyilik, ihsan, ba¤›fl.
Rab:
varl›klar›n bütün ihtiyaçlar›-
n› gideren, besleyen, büyüten
onlar› uyum içinde sevk ve idare
eden Allah.
recim:
tafla tutma.
saf:
kat›ks›z, kar›fl›k olmayan.
sema:
gökyüzü.
serkefl:
isyan eden.
Sultan:
Hükümdar; bütün kâina-
t›n sahibi ve idare edicisi olan Al-
lah.
fieytan:
Hz. Âdem’in üstünlü¤ü-
nün kabulü anlam›nda ona secde
edilmesi ile ilgili ‹lâhî emre uyma-
d›¤› için semadan kovulan ve o
zamandan beri âdemo¤ullar›n›
do¤ru yoldan ç›kartmaktan geri
durmayan lânetlenmifl varl›k.
tu¤yan:
azg›nl›k.
zaaf:
zay›fl›k.
âciz:
güçsüz, zay›f.
acz:
zay›fl›k, güçsüzlük.
adüvv-ü kâfir:
inkâr eden
düflman.
and olsun:
yemin olsun.
arz:
yer, dünya.
azamet:
büyüklük.
cesaret:
cesurluk, korkusuz-
luk.
cin:
bir cins ateflten yarat›l-
m›fl ve Allah’a iman etmekle
yükümlü tutulmufl fluur sahi-
bi bir varl›k.
cünud:
askerler.
emir:
buyruk, yap›lmas› veya
1.
Ey cinler ve insanlar toplulu¤u! E¤er göklerin ve yerin s›n›rlar›ndan ç›k›p gitmeye gücünüz
yeterse, haydi, ç›k›n. Fakat Allah’›n verece¤i bir kuvvet olmadan ç›kamazs›n›z. • Rabbinizin
nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? • Üzerinize saf ateflten bir alevle bak›r gibi k›z›l bir
duman sal›n›r da, birbirinize hiçbir yard›m›n›z dokunmaz. • Rabbinizin nimetlerinden hangi
birini inkâr edersiniz? (Rahman Suresi: 33-36.)
2.
And olsun ki dünya semas›n› Biz kandillerle süsledik. fieytanlar için o kandilleri birer tafl
yapt›k. (Mülk Suresi: 5.)