Cehennemde idam- ebedî ile beraber dünyevî idam ile
de mahkûm ediyor. Der:
Ya muaraza ediniz, yahut can
ve malnz helâkettedir.
1
flte, e¤er muaraza mümkün olsayd, acaba hiç müm-
kün mü idi ki, bir iki satrla muaraza edip davasn iptal
etmek gibi rahat bir çare varken, en tehlikeli, en müflkü-
lâtl muharebe tarik ihtiyar edilsin. Evet o zeki kavim, o
siyasî millet ki, bir zaman âlemi siyasetle idare etti¤i hâl-
de, en ksa ve rahat ve hafif bir yolu terk etsin, en tehli-
keli ve bütün mal ve cann belâya atacak uzun bir yolu
ihtiyar etsin; hiç kabil midir? Çünkü, edipleri birkaç hu-
rufatla muaraza edebilseydi, Kurân davasndan vazge-
çerdi. Onlar da maddî ve manevî helâketten kurtulurlar-
d. Hâlbuki, muharebe gibi dehfletli, uzun bir yolu ihtiyar
ettiler. Demek, muaraza-i bilhuruf mümkün de¤ildi, mu-
haldi; onun için muharebe-i bissüyufa mecbur oldular.
Hem, Kurân tanzir etmek, taklidini yapmak için ga-
yet fliddetli iki sebep vard: Birisi, düflmann hrs- muara-
zas, di¤eri dostlarnn flevk-i taklididir ki; flu iki saik-i fle-
dit altnda, milyonlar Arabî kitaplar yazlmfl ki, hiç birisi
ona benzemez. Âlim olsun, âmî olsun, her kim ona ve
onlara baksa, katiyen diyecek ki: Kurân, bunlara ben-
zemez. Hiç birisi onu tanzir edemez. fiu hâlde, ya
Kurân, bütününün altndadrbu ise, bütün dost ve düfl-
mann ittifakyla battaldr, muhaldirveya Kurân o yaz-
lan umum kitaplarn fevkindedir.
âlem:
dünya.
âlim:
çok okumufl, bilgili, ilim
adam.
âmî:
okumamfl, cahil.
Arabî:
Arapça.
battal:
geçersiz, yanlfl, bofl.
belâ:
zor, sknt, tehlike.
can:
hayat.
Cehennem:
ahiretteki hapis ve
ceza yeri.
çare:
çkfl yolu.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
dehfletli:
korkunç.
dost:
seven insan.
dünyevî:
dünya ile ilgili.
edip:
güzel ve sanatl söz söyle-
yen.
fevk:
üst, üzeri.
hafif:
kolay.
helâket:
mahvolma, yok olma.
hrs- muaraza:
karfl koyma hr-
s.
hurufat:
harfler.
idam:
ölüm cezas, yok olma.
idam- ebedî:
sonsuza dek yok
olufl.
idare:
yönetme.
ihtiyar etme:
seçme, tercih et-
me.
iptal:
geçersiz brakma, çürütme.
ittifak:
fikir birli¤i, uyuflma,
kabil:
mümkün, olabilir.
katiyen:
kesinlikle.
kavim:
millet.
maddî:
madde ile alâkal.
mahkûm etmek:
ceza vermek.
manevî:
manaya ait, ruha ve içe
ait; ahirette.
millet:
halk.
muaraza:
karfl gelme, söz müca-
delesi.
muaraza-i bilhuruf:
söz ve fikir
ile karfl gelmek.
muhal:
imkânsz, olmas müm-
kün olmayan.
muharebe:
savaflma.
muharebe-i bissüyuf:
klçla sa-
vaflmak.
müflkülât:
zorluklar.
saik-i fledit:
fliddetli sevk edici,
fliddetli sebep.
siyaset:
zekâca ve kurnazca
ifl, akllca hareket.
siyasî:
yönetimi akl ve zekâ
ile yapan.
flevk-i taklit:
benzerini yap-
ma arzusu.
fliddet:
kuvvet.
taklit:
benzerini yapmaya ça-
lflma.
tanzir:
benzetme, yerini tut-
ma.
tarik:
yol.
terk:
brakma, vazgeçme.
umum:
bütün.
1.
Bkz. Bakara Suresi: 24.
594 | SÖZLER
Y
RM
B
EfiNC
S
ÖZ