ayetlerin hakikatlerini ve nüktelerini beyan etmifl ki, ehl-i
ilhad ve fennin kusur zannettikleri noktalar i’caz›n lema-
at› ve belâgat-i Kur’âniyenin kemalât›n›n menfleleri oldu-
¤u ilmî kaideleriyle ispat edilmifl. Bulant› vermemek için
onlar›n flüpheleri zikredilmeden cevab-› kat’î verilmifl.
1
Gk
OÉn
Jr
hn
G n
?Én
Ñp
÷r
Gn
h @ … /
ôr
é
n
J
¢o
ùr
ªs
°ûdGn
h
gibi, yaln›z Yirminci Sö-
zün Birinci Makam›nda, üç dört ayette flüpheleri söylen-
mifl.
Hem bu Mu’cizat-› Kur’âniye Risalesi gerçi gayet
muhtasar ve acele yaz›lm›fl ise de, fakat ilm-i belâgat ve
ulûm-u Arabiye noktas›nda, âlimlere hayret verecek de-
recede âlimâne ve derin ve kuvvetli bir tarzda beyan edil-
mifl. Gerçi her bahsini her ehl-i dikkat tam anlamaz, is-
tifade etmez. Fakat, o bahçede herkesin ehemmiyetli
hissesi var. Pek acele ve müflevvefl hâletler içinde telif
edildi¤inden, ifade ve ibaresinde kusur var olmas›yla be-
raber, ilim noktas›nda çok ehemmiyetli meselelerin haki-
katini beyan etmifl.
Said Nursî
@
SÖZLER | 587
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
derece:
yüksek mertebe, aflama.
ehemmiyet:
önem.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i dikkat:
dikkat sahipleri.
ehl-i ilhad ve fen:
dinsizler ve
fen ilimleriyle u¤raflanlar.
gayet:
çok, fazla, oldukça.
gerçi:
her ne kadar.
hakikat:
gerçek, as›l, esas, do¤ru.
hâlet:
hâl, durum,.
hisse:
pay.
ibare:
cümle.
i’caz:
insanlar› âciz b›rakma,
mu’cize gösterme.
ifade:
söylenifl flekli, anlat›m biçi-
mi.
ilim:
kâinat içinde meydana ge-
len olaylar›n sebep, olufl, sonuç
ve tesirleri konusunda, akl›n ölçü-
leri çerçevesinde tahsil ve tecrü-
be ile edinilen do¤ru bilgi, bilim.
ilm-i belâgat:
düzgün ve güzel
söz söylemeyi ö¤reten ilim dal›.
ilmî kaide:
bir ilmin kabul etti¤i
kural, prensip, usul.
ispat:
do¤rulu¤unu ortaya koy-
ma.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kemalât:
mükemmellikler, fazi-
letler.
kusur:
eksiklik; hata.
lemaat:
par›lt›lar, parlamalar.
makam:
mevki, konu.
menfle:
kaynak, bir fleyin ç›kt›¤›
yer.
mesele:
konu, cevab› istenen so-
ru.
Mu’cizat-› Kur’âniye:
Kur’ân’›n
mu’cizeleri.
muhtasar:
k›sa, özet.
müflevvefl:
kar›fl›k, da¤›n›k.
nokta:
aç›, konu, durum.
nükte:
bir söz veya ibareden özel
bir dikkatle ç›kar›lan ince ve gizli
mana.
flüphe:
kuflku, tereddüt.
tarz:
biçim, flekil.
telif:
yazma, yaz›lma.
ulûm-u Arabiye:
Arapça ilimler.
zannetme:
sanma.
zikretme:
anma, söyleme.
âlim:
bir ilmin bilinmesi gere-
ken konular›n› ve kurallar›n›
en iyi flekilde bilen kifli.
alîmâne:
âlime yarafl›r flekil-
de.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
bahis:
söz, konu.
belâgat-i Kur’âniye:
Kur'ân’›n
hâlin gere¤ine uygun, yerli
yerinde, kusursuz söz söyle-
mesi.
beyan:
anlatma, aç›klama.
cevab-› kat’î:
kesin cevap.
1.
Günefl döner. (Yâsin Suresi: 38) • Da¤lar› birer kaz›k yapmad›k m›? (Nebe Suresi: 7.)