Sözler - page 579

Sonra, manevî çok r›z›k ve nimetler isteyen insaniyeti
sana verdi¤inden, âlem-i mülk ve melekût gibi genifl bir
sofra-i nimet, o mide-i insaniyetin önüne ve akl›n eli ye-
tiflecek nispette sana açm›flt›r.
Sonra, nihayetsiz nimetleri isteyen ve hadsiz rahmetin
meyveleriyle tegaddi eden ve insaniyet-i kübra olan ‹slâ-
miyeti ve iman› sana verdi¤inden, daire-i mümkinat ile
beraber, Esma-i Hüsna ve S›fât-› Mukaddesenin dairesi-
ne flamil bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet sana fethet-
mifltir.
Sonra, iman›n bir nuru olan muhabbeti sana vermek-
le, gayr-i mütenahi bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet
sana ihsan etmifltir. Yani, cismaniyetin itibar›yla küçük,
zay›f, âciz, zelil, mukayyet, mahdut bir cüzsün. Onun ih-
san›yla, cüz’î bir cüzden, küllî bir küll-ü nuranî hükmüne
geçtin. Zira, hayat› sana vermekle, cüz’iyetten bir nevi
külliyete; ve insaniyeti vermekle, hakikî külliyete; ve ‹slâ-
miyeti vermekle, ulvî ve nuranî bir külliyete; ve marifet
ve muhabbeti vermekle, muhit bir nura seni ç›karm›fl.
‹flte ey nefis! Sen bu ücreti alm›fls›n. Ubudiyet gibi lez-
zetli, nimetli, rahatl›, hafif bir hizmetle mükellefsin. Hâl-
buki, buna da tembellik ediyorsun. E¤er yar›m yamalak
yapsan da, güya eski ücretleri kâfi gelmiyormufl gibi, çok
büyük fleyleri mütehakkimâne istiyorsun. Ve hem, “Ni-
çin duam kabul olmad›?” diye nazlan›yorsun. Evet, senin
hakk›n naz de¤il, niyazd›r. Cenab-› Hak, Cenneti ve sa-
adet-i ebediyeyi mahz-› fazl ve keremiyle ihsan eder.
SÖZLER | 579
Y
‹RM‹
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
sanl›k mahiyeti.
insaniyet-i kübra:
en büyük in-
sanl›k.
kâfi:
yeterli olma.
küll-i nuranî:
nurlu bir bütün.
küllî:
umumî, geneli içine alan.
külliyet:
bütünlük.
mahdut:
s›n›rl›.
mahz-› fazl ve kerem:
s›rf lütuf
ve ikram›n tâ kendisi.
manevî r›z›k ve nimet:
iman, ‹s-
lâmiyet, güzel ahlâk gibi.
marifet:
bilgi.
mide-i insaniyet:
insanl›k midesi.
muhabbet:
sevgi.
muhit:
ihata eden, her fleyi kufla-
tan.
mukayyet:
kay›tl›, ba¤l›.
mükellef:
vazifeli, memur.
mütehakkimâne:
hükmederce-
sine, zorbal›kla, hâkimiyet tak›na-
rak.
naz:
kendini a¤›ra satma, nazlan-
ma.
nefis:
sürekli kötülü¤e sevk
eden, flehvet ve gadap duygular›-
n›n kayna¤›.
nevi:
çeflit.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
iyilik, ihsan, ba¤›fl.
nispet:
ölçü.
niyaz:
yalvarma, dua.
nur:
par›lt›, ›fl›k.
nuranî:
nurlu, parlak.
rahmet:
merhamet etme, esirge-
me.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
ebedî mutlu-
luk.
sofra-i nimet:
nimet sofras›.
s›fât-› mukaddese:
mukaddes s›-
fatlar.
flamil:
içine alan, kaplayan.
tegaddi:
g›dalanma.
ubudiyet:
kulluk.
ulvî:
yüce, yüksek.
zelil:
afla¤›, alçak.
âciz:
güçsüz, zay›f.
âlem-i mülk ve melekût:
cis-
manî ve ruhanî âlem.
Cenab-› Hak:
Allah.
Cennet:
Allah’›n insanlara
müjdeledi¤i, ölümden sonraki
âlemde bulunan; Allah'a ina-
nan, günah ifllememifl veya
günahlar›ndan temizlenmifl
olanlar›n girece¤i, sonsuza
kadar içinde kalacaklar› yer.
cismaniyet:
cisimli olufl.
cüz:
parça, küçük, az.
cüz’î:
küçük, az.
cüz’iyet:
cüz’î olufl, küçüklük.
daire-i mümkinat:
kâinat,
imkân âlemi.
Esma-i Hüsna:
Allah’›n güzel
isimleri.
fetih:
açma.
gayr-i mütenahi:
sonsuz.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikî:
gerçek.
ihsan:
ba¤›fllama, ikram et-
me.
iman:
inanç.
insaniyet:
insan olma hâli, in-
1...,569,570,571,572,573,574,575,576,577,578 580,581,582,583,584,585,586,587,588,589,...1482
Powered by FlippingBook