Sonra, manevî çok rzk ve nimetler isteyen insaniyeti
sana verdi¤inden, âlem-i mülk ve melekût gibi genifl bir
sofra-i nimet, o mide-i insaniyetin önüne ve akln eli ye-
tiflecek nispette sana açmfltr.
Sonra, nihayetsiz nimetleri isteyen ve hadsiz rahmetin
meyveleriyle tegaddi eden ve insaniyet-i kübra olan slâ-
miyeti ve iman sana verdi¤inden, daire-i mümkinat ile
beraber, Esma-i Hüsna ve Sfât- Mukaddesenin dairesi-
ne flamil bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet sana fethet-
mifltir.
Sonra, imann bir nuru olan muhabbeti sana vermek-
le, gayr-i mütenahi bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet
sana ihsan etmifltir. Yani, cismaniyetin itibaryla küçük,
zayf, âciz, zelil, mukayyet, mahdut bir cüzsün. Onun ih-
sanyla, cüzî bir cüzden, küllî bir küll-ü nuranî hükmüne
geçtin. Zira, hayat sana vermekle, cüziyetten bir nevi
külliyete; ve insaniyeti vermekle, hakikî külliyete; ve slâ-
miyeti vermekle, ulvî ve nuranî bir külliyete; ve marifet
ve muhabbeti vermekle, muhit bir nura seni çkarmfl.
flte ey nefis! Sen bu ücreti almflsn. Ubudiyet gibi lez-
zetli, nimetli, rahatl, hafif bir hizmetle mükellefsin. Hâl-
buki, buna da tembellik ediyorsun. E¤er yarm yamalak
yapsan da, güya eski ücretleri kâfi gelmiyormufl gibi, çok
büyük fleyleri mütehakkimâne istiyorsun. Ve hem, Ni-
çin duam kabul olmad? diye nazlanyorsun. Evet, senin
hakkn naz de¤il, niyazdr. Cenab- Hak, Cenneti ve sa-
adet-i ebediyeyi mahz- fazl ve keremiyle ihsan eder.
SÖZLER | 579
Y
RM
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
sanlk mahiyeti.
insaniyet-i kübra:
en büyük in-
sanlk.
kâfi:
yeterli olma.
küll-i nuranî:
nurlu bir bütün.
küllî:
umumî, geneli içine alan.
külliyet:
bütünlük.
mahdut:
snrl.
mahz- fazl ve kerem:
srf lütuf
ve ikramn tâ kendisi.
manevî rzk ve nimet:
iman, s-
lâmiyet, güzel ahlâk gibi.
marifet:
bilgi.
mide-i insaniyet:
insanlk midesi.
muhabbet:
sevgi.
muhit:
ihata eden, her fleyi kufla-
tan.
mukayyet:
kaytl, ba¤l.
mükellef:
vazifeli, memur.
mütehakkimâne:
hükmederce-
sine, zorbalkla, hâkimiyet takna-
rak.
naz:
kendini a¤ra satma, nazlan-
ma.
nefis:
sürekli kötülü¤e sevk
eden, flehvet ve gadap duygular-
nn kayna¤.
nevi:
çeflit.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
iyilik, ihsan, ba¤fl.
nispet:
ölçü.
niyaz:
yalvarma, dua.
nur:
parlt, flk.
nuranî:
nurlu, parlak.
rahmet:
merhamet etme, esirge-
me.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
ebedî mutlu-
luk.
sofra-i nimet:
nimet sofras.
sfât- mukaddese:
mukaddes s-
fatlar.
flamil:
içine alan, kaplayan.
tegaddi:
gdalanma.
ubudiyet:
kulluk.
ulvî:
yüce, yüksek.
zelil:
afla¤, alçak.
âciz:
güçsüz, zayf.
âlem-i mülk ve melekût:
cis-
manî ve ruhanî âlem.
Cenab- Hak:
Allah.
Cennet:
Allahn insanlara
müjdeledi¤i, ölümden sonraki
âlemde bulunan; Allah'a ina-
nan, günah ifllememifl veya
günahlarndan temizlenmifl
olanlarn girece¤i, sonsuza
kadar içinde kalacaklar yer.
cismaniyet:
cisimli olufl.
cüz:
parça, küçük, az.
cüzî:
küçük, az.
cüziyet:
cüzî olufl, küçüklük.
daire-i mümkinat:
kâinat,
imkân âlemi.
Esma-i Hüsna:
Allahn güzel
isimleri.
fetih:
açma.
gayr-i mütenahi:
sonsuz.
hadsiz:
snrsz.
hakikî:
gerçek.
ihsan:
ba¤fllama, ikram et-
me.
iman:
inanç.
insaniyet:
insan olma hâli, in-