Sözler - page 575

veya senin istirham›n› kabul etmez. fiu hâlde, havf elîm
bir belâd›r.
Muhabbet ise, sevdi¤in fley, ya seni tan›maz, Allaha›s-
marlad›k demeyip gider (gençli¤in ve mal›n gibi); ya mu-
habbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, me-
cazî aflklarda yüzde doksan dokuzu mâflukundan flikâyet
eder. Çünkü, Samed âyinesi olan bât›n-› kalp ile, sanem-
misal dünyevî mahbuplara perestifl etmek, o mahbupla-
r›n nazar›nda sakildir ve istiskal eder, reddeder. Zira f›t-
rat, f›trî ve lây›k olmayan fleyi reddeder, atar. (fiehevanî
sevmekler, bahsimizden hariçtir.)
Demek, sevdi¤in fleyler ya seni tan›m›yor, ya seni tah-
kir ediyor, ya sana refakat etmiyor, senin ra¤m›na müfa-
rakat ediyor. Madem öyledir, bu havf ve muhabbeti, öy-
le birisine tevcih et ki, senin havf›n lezzetli bir tezellül ol-
sun, muhabbetin zilletsiz bir saadet olsun.
Evet, Hâl›k-› Zülcelâl’inden havf etmek, Onun rahme-
tinin flefkatine yol bulup iltica etmek demektir. Havf, bir
kamç›d›r; Onun rahmetinin kuca¤›na atar. Malûmdur ki,
bir valide, meselâ, bir yavruyu korkutup, sinesine celp
ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü, flef-
kat sinesine celp ediyor. Hâlbuki, bütün validelerin flef-
katleri, rahmet-i ‹lâhiyenin bir lem’as›d›r. Demek, havful-
lahta bir azîm lezzet vard›r.
Madem havfullah›n böyle lezzeti bulunsa, muhabbetul-
lahta ne kadar nihayetsiz lezzet bulundu¤u malûm olur.
Hem, Allah’tan havf eden, baflkalar›n kasavetli, belâl›
SÖZLER | 575
Y
‹RM‹
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
kasavetli:
kayg›, üzüntü, keder
veren.
lem’a:
par›lt›.
lezzet:
zevk, haz.
mahbup:
sevgili.
malûm:
bilinen.
mâfluk:
sevgili.
mecazî:
hakikî olmayan.
muhabbetullah:
Allah sevgisi.
müfarakat:
ayr›lma.
nazar:
bak›fl.
nihayetsiz:
sonsuz.
perestifl:
tapma, afl›r› sevgi.
ra¤m›na:
aksine, z›dd›na; ra¤-
men.
rahmet:
merhamet etme, flefkat
gösterme.
rahmet-i ‹lâhiye:
Allah’›n sonsuz
rahmeti, ‹lâhî rahmet.
red:
reddetme.
refakat:
arkadafll›k, yoldafll›k.
saadet:
mutluluk.
sakil:
can s›k›c›, çirkin.
Samed:
her fley kendisine muh-
taç oldu¤u hâlde, kimseye ve hiç-
bir fleye muhtaç olmayan Allah.
sanemmisal:
put gibi.
sine:
gö¤üs, yürek.
flefkat:
karfl›l›ks›z sevgi, ac›yarak
merhamet etme.
flehevanî:
nefsanî arzularla ilgili.
tahkir:
hakaret etme, horlama.
tevcih:
yöneltmek.
tezellül:
alçalma, küçülme.
valide:
ana, anne.
zillet:
hakirlik, horluk, afla¤›l›k.
muhabbet:
sevgi.
perestifl:
afl›r› derecede sevme,
afl›r› sevgi.
Allah’a ›smarlamak:
Allah’a
teslim etmek, Ona b›rakmak.
âyine:
ayna.
azîm:
büyük, yüce.
bahis:
konu.
bât›n-› kalp:
kalbin içi.
celp:
çekme.
dünyevî:
dünyaya ait.
elîm:
dert ve keder veren,
çok ac› verici.
f›trat:
yarat›l›fl, mizaç.
f›trî:
tabiî, do¤ufltan olan.
gayet:
son derece.
Hâl›k-› Zülcelâl:
“celâl, aza-
met ve kibriya sahibi yarat›c›”
anlam›nda Allah’›n bir s›fât›.
hariç:
d›fl›nda.
havf:
korku.
havfullah:
Allah korkusu.
iltica:
s›¤›nma.
istirham:
merhamet isteme,
yalvarma.
istiskal:
so¤uk davran›fllarla
hofllanmad›¤›n› belli etme.
1...,565,566,567,568,569,570,571,572,573,574 576,577,578,579,580,581,582,583,584,585,...1482
Powered by FlippingBook