havfndan kurtulur. Hem, Allah hesabna oldu¤u için
mahlûkata etti¤i muhabbet dahi, firakl, elemli olmuyor.
Evet, insan evvelâ nefsini sever, sonra akaribini, son-
ra milletini, sonra zîhayat mahlûklar, sonra kâinat, dün-
yay sever; bu dairelerin her birisine karfl alâkadardr.
Onlarn lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim
olabilir. Hâlbuki, flu hercümerç âlemde ve rüzgâr devera-
nnda hiçbir fley kararnda kalmad¤ndan bîçare kalb-i
insan, her vakit yaralanyor. Elleri yapflt¤ fleylerle, o
fleyler gidip ellerini paralyor, belki koparyor. Daima z-
trap içinde kalr, yahut gaflet ile sarhofl olur.
Madem öyledir, ey nefis, akln varsa bütün o muhab-
betleri topla, hakikî sahibine ver, flu belâlardan kurtul. fiu
nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemal ve cemal
sahibine mahsustur; ne vakit hakikî sahibine verdin, o
vakit bütün eflyay Onun namyla ve Onun âyinesi oldu-
¤u cihetle ztrapsz sevebilirsin. Demek, flu muhabbet
do¤rudan do¤ruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yok-
sa, muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet
olur.
Bir cihet kald ki, en mühimi de odur ki:
Ey nefis, sen muhabbetini kendi nefsine sarf ediyor-
sun. Sen, kendi nefsini kendine mabud ve mahbup ya-
pyorsun. Her fleyi nefsine feda ediyorsun. Âdeta bir ne-
vi rububiyet veriyorsun. Hâlbuki, muhabbetin sebebi, ya
kemaldirzira kemal zatnda seviliryahut menfaattir,
yahut lezzettir, veyahut hayriyettir, ya bunlar gibi bir se-
bep tahtnda muhabbet edilir.
akarip:
yaknlar, akrabalar.
alâkadar:
ilgili, münasebetli.
âlem:
tüm varlklar.
âyine:
ayna.
belâ:
sknt, zahmet.
bîçare:
çaresiz, zavall.
cemal:
güzellik.
cihet:
sebep, yön.
deveran:
dönüp dolaflma.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ztrap.
elîm:
çok dert ve keder veren.
evvelâ:
her fleyden önce.
feda:
u¤runa verme.
firak:
ayrlk, hicran.
gaflet:
gafillik, Allahtan uzaklaflp
nefsinin arzularna dalmak.
hakikî:
gerçek.
havf:
korku.
hayriyet:
hayrl olma.
hercümerç:
darmada¤nk.
ztrap:
sknt ve ac içinde olma.
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
kalb-i insan:
insano¤lunun kalbi.
kemal:
olgunluk, yetkinlik, mü-
kemmellik.
leziz:
çok lezzetli.
mabud:
kendisine ibadet olunan,
Allah.
mahbup:
sevgili.
mahlûk:
Allah tarafndan yaratl-
mfl, yaratk.
mahlûkat:
Allah tarafndan yara-
tlanlar.
mahsus:
bir fleye veya kifliye has
olan.
menfaat:
fayda.
millet:
aralarnda din, dil, duygu,
ortak tarih, ülkü, gelenek ve
görenek birli¤i olan insan top-
lulu¤u.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mühim:
önemli.
müteellim:
elemli, hüzünlü.
mütelezziz:
lezzet alan.
nam:
ad, flan.
nefis:
kötü vasflar nitelikleri
kendinde toplayan, kötülü¤e
sevk eden, flehevî istekleri
kamçlayp hayrl ifllerden al-
koyan güç.
nevi:
çeflit.
nihayetsiz:
sonsuz.
nikmet:
fliddetli ceza.
nimet:
ihsan.
rububiyet:
Cenab- Hakkn
herkesi ve her fleyi içine alan
engin terbiye ve idaresi.
sarf:
harcama.
tahtnda:
altnda.
yahut:
veya.
zîhayat:
hayat sahibi.
576 | SÖZLER
Y
RM
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ