muhabbettir; sen suiistimal etmiflsin. Cezas›n› da çeki-
yorsun. Çünkü, yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i
gayrimeflruan›n cezas›, merhametsiz bir musibettir. Rah-
manürrahîm ismiyle, hurilerle müzeyyen Cennet gibi, se-
nin bütün arzular›na cami bir meskeni, senin cismanî he-
vesat›na ihzar eden ve sair esmas›yla senin ruhun, kal-
bin, s›rr›n, akl›n ve sair letaifin arzular›n› tatmin edecek
ebedî ihsanat›n› o Cennette sana müheyya eden ve her
bir isminde manevî çok hazine-i ihsan ve kerem bulunan
bir Mahbub-u Ezelînin, elbette bir zerre muhabbeti kâ-
inata bedel olabilir; kâinat, Onun bir cüz’î tecelli-i mu-
habbetine bedel olamaz. Öyle ise, o Mahbub-u Ezelî’nin,
Kendi habibine söylettirdi¤i flu ferman-› ezelîyi dinle, itti-
ba et:
1
*G o
ºo
µ` r
Ñ`p
Ñ r
ë o
j /
ʃ o
©p
Ñs
JÉn
a %G n
¿
ƒ t
Ñp
ëo
J r
º o
à` r
æ` o
c
r
¿
p
G
‹K‹NC‹ MEYVE:
Ey nefis! Ubudiyet, mukaddeme-i mükâ-
fat-› lâhika de¤il, belki netice-i nimet-i sab›kad›r. Evet, biz
ücretimizi alm›fl›z; ona göre hizmetle ve ubudiyetle mu-
vazzaf›z.
Çünkü, ey nefis! Hayr-› mahz olan vücudu sana giydi-
ren Hâl›k-› Zülcelâl sana ifltihal› bir mide verdi¤inden,
Rezzak ismiyle bütün mat’umat› bir sofra-i nimet içinde
senin önüne koymufltur.
Sonra, sana hassasiyetli bir hayat verdi¤inden, o ha-
yat dahi bir mide gibi r›z›k ister. Göz, kulak gibi bütün
duygular›n, eller gibidir ki, rûy-i zemin kadar genifl bir
sofra-i nimeti o ellerin önüne koymufltur.
bedel:
karfl›l›k.
cami:
toplayan, kaplayan.
Cennet:
Allah’›n insanlara müjde-
ledi¤i, ölümden sonraki âlemde
bulunan; Allah'a inanan, günah ifl-
lememifl veya günahlar›ndan te-
mizlenmifl olanlar›n girece¤i, son-
suza kadar içinde kalacaklar› yer.
cismanî:
cisim ve bedene ait.
cüz’î:
küçük, az.
ebedî:
zevalsiz, sonu olmayan.
esma:
isimler.
ferman-› ezelî:
varl›¤›n›n bafllan-
g›c› olmayan Allah’›n emri.
habip:
sevgili.
Hâl›k-› Zülcelâl:
yücelik, büyük-
lük sahibi yarat›c› anlam›nda, Al-
lah’›n bir s›fât›.
hassasiyet:
pek hisli olmak, afl›r›
duyarl›l›k.
hayat:
canl›l›k, dirilik.
hayr-› mahz:
mutlak, tamamen
hay›r.
hazine-i ihsan:
ihsan hazineleri.
hazine-i kerem:
ikram hazinesi.
hevesat:
hevesler.
huri:
Cennet k›z›.
ihsanat:
ihsanlar, nimetler.
ihzar:
haz›rlama.
ifltiha:
istek, ifltah.
ittiba:
uymak, tâbi olmak.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›.
kerem:
cömertlik, lütuf.
letaif:
duygular.
mahbub-u ezelî:
varl›¤›n›n bafl-
lang›c› olmayan ve bütün yarat›k-
lar taraf›ndan sevilen Allah.
mahbub-u ezelî:
varl›¤›n›n bafl-
lang›c› olmayan ve bütün yarat›k-
lar taraf›ndan sevilen Allah.
manevî:
manaya ait.
mat’umat:
yiyecekler.
merhametsiz:
ac›mas›z.
mesken:
ikamet olunan, oturu-
lan.
muhabbet:
sevgi.
muhabbet-i gayr-i meflrua:
dine
uygun ve helâl olmayan sevgi.
mukaddeme-i mükâfat-› lâhika:
ileride verilecek mükâfatlar›n
bafllang›c›.
musibet:
belâ, felâket.
muvazzaf:
vazifeli, görevli.
müheyya:
hâz›r.
müzeyyen:
süslenmifl.
nefis:
can, sürekli kötülü¤e sevk
eden, flehvet, gazap gibi duygula-
r›n kayna¤›.
netice-i nimet-i sab›ka:
geçmifl
nimetlerin sonucu.
Rahmanürrahîm:
sonsuz merha-
met sahibi ve her mahlûka karfl›
flefkat eden.
Rezzak:
bütün yarat›lm›fllar›n r›z-
k›n› veren ve ihtiyaçlar›n› karfl›la-
yan Allah.
r›z›k:
Allah’›n herkese lütuf ve ih-
san etti¤i nimetler.
ruh:
hayat›n temeli ve sebebi
olan gayrimaddî cevher.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
sair:
di¤er, baflka.
sarf:
harcama.
s›r:
kalbe konulan bir lâtife.
sofra-i nimet:
nimet sofras›.
suiistimal:
kötüye kullanma,
alet etme.
tatmin:
doyurma.
tecelli-i muhabbet:
Cenab-›
Hakk›n muhabbetinin kullar
üzerinde görülmesi.
ubudiyet:
kulluk.
vücut:
can, beden.
zerre:
küçük parça.
1.
E¤er Allah’› seviyorsan›z bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Âl-i ‹mran Suresi: 31.)
578 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ