fiu dört nevi, ayr ayr vezaif-i ubudiyetle mükellef et-
mifltir:
Birinci ksm
: Temsilde memlûklara misal, melâike-
lerdir. Melâikeler ise, onlarda mücahede ile terakkiyat
yoktur, belki her birinin sabit bir makam, muayyen bir
rütbesi vardr. Fakat, onlarn, nefs-i amellerinde bir
zevk-i mahsusalar var, nefs-i ibadetlerinde derecatlarna
göre tefeyyüzleri var. Demek o hizmetkârlarnn mükâfa-
t hizmetlerinin içindedir. Nasl insan mâ, hava ve ziya ve
gda ile tegaddi edip telezzüz eder; öyle de, melekler zi-
kir ve tesbih ve hamd ve ibadet ve marifet ve muhabbe-
tin envaryla tegaddi edip, telezzüz ediyorlar. Çünkü, on-
lar nurdan mahlûk olduklar için gdalarna nur kâfidir.
Hatta nura yakn olan rayiha-i tayyibe dahi onlarn bir
nevi gdalardr ki, ondan hofllanyorlar. Evet, ervah- tay-
yibe, revayih-i tayyibeyi sever.
Hem melekler, Mabudlarnn emriyle iflledikleri ifller-
de ve Onun hesabyla iflledikleri amellerde ve Onun na-
myla ettikleri hizmette ve Onun nazaryla yaptklar ne-
zarette ve Onun intisabyla kazandklar flerefte ve Onun
mülk ve melekûtunun mütalâasyla aldklar tenezzühte
ve Onun tecelliyat- cemaliye ve celâliyesinin müflahede-
siyle kazandklar tenaumda öyle bir saadet-i azîme var-
dr ki, akl- befler anlamaz, melek olmayan bilemez.
Meleklerin bir ksm âbiddirler, di¤er bir ksmnn ubu-
diyetleri ameldedir. Melâike-i arziyenin amele ksm bir
nevi insan gibidir. Tabir caiz ise, bir nevi çobanlk eder-
ler, bir nevi de çiftçilik ederler.
âbid:
ibadet eden, kulluk eden.
akl- befler:
insan akl.
amel:
fiil, ifl.
amele:
çalflan.
caiz:
uygun.
derecat:
dereceler.
emir:
buyruk.
envar:
nurlar, flklar.
ervah- tayyibe:
iyi, temiz ruhlar.
hamd:
methetme, övme.
hizmet:
bir iflin yaplmas için ça-
lflma.
hizmetkâr:
hizmetçi.
ibadet:
Allaha karfl kulluk vazi-
fesini yapma.
intisap:
mensup olma, ba¤lanma.
kâfi:
yeter.
ksm:
çeflit, nevi.
mâ:
su.
mabud:
kendisine ibadet edilen
lâh.
mahlûk:
yaratlmfl.
makam:
mevki.
marifet:
bilgi.
melâike:
melekler.
melâike-i arziye:
dünyadaki ifl-
lerle vazifeli melekler.
melek:
Allahn nurdan yaratt¤,
emirlerine tam itaat eden mah-
lûk.
melekût:
eflya ve olaylarn gö-
rünmeyen iç yüzü.
memlûk:
köle.
misal:
örnek.
muayyen:
belirli.
muhabbet:
sevgi.
mücahede:
savaflma, mücadele.
mükâfat:
arma¤an, ödül.
mükellef:
vazifeli, memur.
mülk:
sahip olunan, üzerinde ta-
sarruf hakk bulunan fley.
müflahede:
lâhî srlar ve tecelli-
leri seyretme.
mütalâa:
inceleme, iyice düflün-
me.
nam:
ad, isim.
nazar:
bakfl.
nefs-i amel:
amelin kendisi.
nefs-i ibadet:
ibadetin kendisi.
nev(i):
çeflit.
nezaret:
gözetme, bakfl.
nur:
parlt, ziya.
rayiha-i tayyibe:
güzel, hofl ko-
ku.
revayih-i tayyibe:
güzel, hofl ko-
kular.
rütbe:
mertebe, paye.
saadet-i azîme:
büyük mutluluk.
sabit:
yerinde duran, de¤iflme-
yen.
fleref:
manevî büyüklük, yücelik.
tabir:
söz.
tecelliyat- celâliye:
Allahn
büyüklü¤ünün tecellileri.
tecelliyat- cemaliye:
Ce-
nab- Hakkn Cemal isminin
tecellileri.
tefeyyüz:
feyizlenme.
tegaddi:
beslenme.
telezzüz:
lezzetlenme, lezzet,
tad alma.
temsil:
misal getirme.
tenaum:
nimetlenme.
tenezzüh:
gezinti, dolaflma.
terakkiyat:
terakkiler, yük-
selmeler.
tesbih:
Allah bütün kusur ve
noksan sfatlardan uzak tut-
ma.
ubudiyet:
kulluk.
vezaif-i ubudiyet:
kulluk va-
zifeleri, ödevleri.
zevk-i mahsusa:
özel zevk.
zikir:
Allah anma.
ziya:
flk.
566 | SÖZLER
Y
RM
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ