Sözler - page 559

tahayyül ediyorlar ki, kendi bulgur çorbas›n› kendi pifliri-
yor. Âdeta bir yüzbafl› haflmetinde farz ediyorlar. fiimdi,
biri o adamlardan birisine dese, “Sen bugün benim için
bu ifli yapsan, senin bildi¤in padiflah haflmeti kadar sana
bir haflmetlik verece¤im, yani bir yüzbafl› kadar bir rütbe
verece¤im;” o söz hakikattir. Çünkü, haflmet-i padiflahî-
den onun dar daire-i fikrine giren, ancak bir yüzbafl›l›k
kadar bir flevkettir.
‹flte, dünya nazar›yla, dar fikrimizle, ahirete mütevec-
cih hakaik-› sevabiyeyi o bedevî adam kadar da düflüne-
miyoruz. Hazret-i Mûsa (a.s.) ve Harun’un (a.s.) meçhu-
lümüz olan hakikî sevaplar› ile muvazene de¤il—çünkü
teflbih kaidesi meçhulü malûma k›yas eder—belki muva-
zene edilen, malûmumuz olan ve tahminimize giren se-
vaplar›yla, bir abd-i mü’minin bir virdine mukabil meçhu-
lümüz olan hakikî sevab›d›r.
Hem de, deniz yüzü ile katrenin göz bebe¤i, güneflin
tamam aksini tutmakla müsavidirler; fark, keyfiyettedir.
Hazret-i Mûsa (a.s.) ve Harun’un (a.s.) denizmisal âyine-i
ruhlar›na in’ikâs eden mahiyet-i sevap, bir katre hük-
münde, bir abd-i mü’minin bir ayetten ald›¤› ayn› mahi-
yet-i sevapt›r. Mahiyetçe, kemiyetçe birdirler; keyfiyet
ise, kabiliyete tâbidir.
Hem bazen olur ki, bir tek kelime, bir tek tesbih, öy-
le bir saadet hazinesini açar ki, altm›fl sene hizmetle o
aç›lmam›fl. Demek baz› hâlât oluyor ki, bir tek ayet
Kur’ân kadar fayda verebilir.
SÖZLER | 559
Y
‹RM‹
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
çal›flma.
in’ikâs:
aksetme, yans›ma.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
katre:
damla.
kemiyet:
nicelik, say› çoklu¤u.
keyfiyet:
bir fleyin özelli¤i, du-
rum, nitelik, vaziyet.
k›yas:
karfl›laflt›rma.
mahiyet:
nitelik, iç yüzü.
mahiyet-i sevap:
mükâfat›n ma-
hiyeti, iç yüzü.
malûm:
bilinen.
meçhul:
tam bilinmeyen, gizli.
mukabil:
karfl›l›k.
muvazene:
karfl›laflt›r›p tartmaya
çal›flma, karfl›laflt›r›p ölçme, den-
ge.
müsavi:
eflit, denk.
müteveccih:
yönelen.
nazar:
bak›fl, görüfl.
rütbe:
mertebe, basamak.
saadet:
mutluluk.
sevap:
Allah taraf›ndan verilen
mükâfat.
flevket:
büyüklük.
tâbi:
uyan.
tahayyül:
hayalinde canland›r-
ma.
tahmin:
yaklafl›k olarak de¤er-
lendirme.
tesbih:
Cenab-› Hakk› flan›na lâ-
y›k ifadelerle anma.
teflbih kaidesi:
iki fleyi birbirine
benzetme usulü, kural›.
virt:
zikir.
abd-i mü’min:
‹slâmda ina-
nan kul.
âdeta:
sanki.
ahiret:
k›yametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
akis:
yans›ma.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
âyine-i ruh:
ruhun aynas›.
bedevî:
göçebe tarzda yafla-
yan, medenî olmayan.
daire-i fikir:
fikir dairesi, sa-
has›.
farz etme:
sanma.
hakaik-i sevabiye:
sevaba
ait olan gerçekler.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hâlât:
hâller, durumlar.
haflmet:
büyüklük, yücelik,
ihtiflam.
haflmet-i padiflahî:
padiflah›n
büyüklü¤ü, yüceli¤i.
hizmet:
bir iflin yap›lmas› için
1...,549,550,551,552,553,554,555,556,557,558 560,561,562,563,564,565,566,567,568,569,...1482
Powered by FlippingBook