Sözler - page 550

Asr-› Saadet dahi daima k›yametten korkmufllar. Hatta
baz›lar›, “fieraiti hemen hemen ç›km›fl” demifller.
‹flte bu hakikati bilmeyen
insafs›z insanlar derler
ki:
“Ahiretin tafsilât›n› ders alan müteyakk›z kalpli, kes-
kin nazarl› olan Sahabelerin fikirleri niçin bin sene haki-
katten uzak olarak fikirleri düflmüfl gibi, istikbal-i dünye-
vîde bin dört yüz sene sonra gelecek bir hakikati, as›rla-
r›nda karip zannetmifller?”
E l c ev ap
: Çünkü Sahabeler, feyz-i sohbet-i Nübüv-
vetten herkesten ziyade dâr-› ahireti düflünerek, dünya-
n›n fenâs›n› bilerek, k›yametin ipham-› vaktindeki hik-
met-i ‹lâhiyeyi anlayarak, ecel-i flahsî gibi, dünyan›n ece-
line karfl› dahi daima muntaz›r bir vaziyet alarak ahiret-
lerine ciddî çal›flm›fllar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-
selâm, “
K›yameti bekleyiniz, intizar ediniz
”
1
tekrar et-
mesi, flu hikmetten ileri gelmifl bir irflad-› Nebevîdir. Yok-
sa, vuku-u muayyene dair bir vahyin hükmüyle de¤ildir
ki, hakikatten uzak olsun. ‹llet ayr›d›r, hikmet ayr›d›r. ‹fl-
te Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm›n bu nevi sözleri,
hikmet-i iphamdan ileri geliyor.
Hem flu s›rdand›r ki, Mehdî, Süfyan gibi ahir zaman-
da gelecek eflhaslar›, çok zaman evvel, hatta Tâbiîn za-
man›nda onlar› beklemifller; yetiflmek emelinde bulun-
mufllar. Hatta baz› ehl-i velâyet, “Onlar geçmifl” demifl-
ler. ‹flte bu da, k›yamet gibi, hikmet-i ‹lâhiye iktiza eder
ki, vakitleri taayyün etmesin. Çünkü, her zaman, her
as›r, kuvve-i maneviyenin takviyesine medar olacak ve
ahir zaman:
dünyan›n son zama-
n› ve son devresi.
ahiret:
k›yametten sonra kurula-
cak olan âlem.
as›r:
dönem, yüzy›l.
dâr-› ahiret:
ahiret yurdu, öteki
dünya.
ecel:
Allah taraf›ndan takdir edi-
len ölüm vakti.
ecel-i flahsî:
kiflinin ölüm vakti.
ehl-i velâyet:
velî olanlar, Allah
dostlar›.
elcevap:
cevap.
emel:
arzu.
eflhas:
flah›slar.
evvel:
önce.
feyz-i sohbet-i nübüvvet:
Pey-
gamber Efendimizin sohbetinin
feyzi, bereketi.
fikir:
düflünce.
hakikat:
gerçek.
hikmet:
‹lâhî gaye, fayda, mak-
sat.
hikmet-i ‹lâhiye:
mahlûkat›n ya-
rat›l›fl›nda Allah’›n gayesi, maksa-
d›.
hikmet-i ipham:
bir fleyi gizle-
menin hikmeti, faydas›.
hüküm:
karar.
iktiza:
lâz›m gelme, gerektirme.
illet:
sebep.
intizar:
bekleme.
ipham-› vakit:
vaktinin belirsiz
oluflu.
irflad-› Nebevî:
Hz. Peygamberin
do¤ru yolu, hidayet yolunu gös-
teren uyar›lar›.
istikbal-i dünyevî:
dünyan›n ge-
lece¤i.
karip:
yak›n.
kuvve-i maneviye:
manevî güç.
k›yamet:
dünyan›n sonu; bütün
kâinat›n harap olmas›, y›k›lmas›.
medar:
dayanak, vesile.
Mehdî:
hadislere göre ahir za-
manda tevhidi esas alarak iman›
muhafaza edip ‹slâmiyeti hurafe-
lerden ve bid’alardan ar›nd›rarak
zaman›n anlay›fl›na göre yenile-
yecek olan âlim ve önder zat.
muntaz›r:
bekleyen, hâz›r.
müteyakk›z:
uyan›k, basiretli.
nazar:
bak›fl, düflünme.
nevi:
çeflit.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü
görmekle flereflenen ve onun
sohbetlerine kat›lan mü’min kim-
se.
Süfyan:
ahir zamanda gelece¤i
ve ümmetin karanl›k günler ya-
flamas›na sebep olaca¤› sahih ha-
dislerde bildirilen dehfletli, dinsiz
ve münaf›k flah›s.
s›r:
gizli hakikat.
flerait:
flartlar.
taayyün:
belli olma.
Tâbiîn:
Hz. Muhammed’in As-
hab›yla görüflmüfl, onlardan
hadis dinlemifl ve ders alm›fl
olan Müslümanlar.
tafsilât:
tafsiller, etrafl› olarak
bildirmeler.
takviye:
kuvvetlendirme,
sa¤lamlaflt›rma.
vahiy:
Cenab-› Hakk›n diledi¤i
hükümleri, s›rlar› ve hakikat-
leri peygamberlere bildirme-
si.
vaziyet:
durum.
vuku-u muayyene:
meyda-
na gelmesi belirli olan, hâdi-
se.
zan:
sanma.
ziya:
›fl›k, nur, parlakl›k.
1.
Tirmizî
, Fiten: 39;
Buharî
, ‹lim: 2, Rikak: 35;
Müsned
, 2:361.
550 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
1...,540,541,542,543,544,545,546,547,548,549 551,552,553,554,555,556,557,558,559,560,...1482
Powered by FlippingBook