Sözler - page 543

gökyüzündeki güneflin yüzüne atas›n. Hem, bafl afla¤›
celb-i r›z›k için topra¤a bakan yüzünü, yukar›daki flemse
çeviresin. Çünkü, sen onun âyinesisin. Vazifen, âyine-
darl›kt›r. Bilsen, bilmesen, hazine-i rahmet kap›s› olan
toprak taraf›ndan senin r›zk›n gelecektir.
Evet, nas›l bir çiçek güneflin küçücük bir âyinesidir; flu
koca günefl dahi gök denizinde fiems-i Ezelî’nin “Nur”
isminden tecelli eden bir lem’an›n katremisal bir âyinesi-
dir. Ey kalb-i insanî, sen, nas›l bir güneflin âyinesi oldu-
¤unu, bundan bil! Bu flart› yapt›ktan sonra, kemalini bu-
lursun. Fakat günefli, nefsülemirde nas›l ise, öyle göre-
mezsin. O hakikati, ç›plak anlamazs›n. Belki, senin s›fat-
lar›n›n renkleri, ona bir renk verir ve kesafetli dürbünün
bir suret takar ve kay›tl› kabiliyetin bir kay›t alt›na al›r.
fiimdi sen dahi, ey Katre içine giren hakîm feylesof!
Senin katre-i fikrin dürbünüyle, felsefenin merdiveniyle
tâ kamere kadar terakki ettin, kamere girdin. Bak, ka-
mer kendi zat›nda kesafetli, zulümatl›d›r; ne ziyas› var,
ne hayat›. Senin sa’yin beyhude, ilmin faydas›z gitti. Sen
ye’sin zulümat›ndan ve kimsesizli¤in vahfletinden ve er-
vah-› habisenin iz’acat›ndan ve o vahfletin dehfletinden
flu flartlar ile kurtulabilirsin ki, tabiat gecesini terk edip,
hakikat günefline teveccüh etsen; ve yakînen inansan ki,
flu gece nurlar› gündüz güneflinin ›fl›klar›n›n gölgeleridir.
Bu flart› yapt›ktan sonra, sen, kemalini bulursun. Fakir
ve karanl›kl› kamer yerine haflmetli günefli bulursun.
Fakat, sen dahi öteki arkadafl›n gibi, günefli safî göre-
mezsin. Belki, senin akl›n ve felsefen ünsiyet ve ülfet
SÖZLER | 543
Y
‹RM‹
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
kesafet:
bulan›kl›k, yo¤unluk.
lem’a:
parlay›fl, parlama.
nefsülemir:
iflin hakikati.
Nur:
Allah’›n isimlerinden, parlak-
l›k, ziya.
r›z›k:
Allah taraf›ndan her canl›
için ayr›lm›fl ve takdir edilmifl
olan nimet, yiyecek içecek.
safî:
saf, duru, halis.
sa’y:
çal›flma, çabalama.
suret:
görünüfl, flekil, k›l›f.
s›fat:
nitelik, vas›f.
flems:
günefl.
fiems-i Ezelî:
varl›¤›n›n bafllang›c›
olmayan ve her fleyi nurland›ran
Cenab-› Hak.
tabiat:
yarat›lm›fl olan tüm varl›k-
lar.
tecelli:
belirme, görünme.
terakki:
yükselmek, ilerlemek.
terk:
b›rakma, vazgeçme.
teveccüh:
yönelme.
ülfet:
al›flma, kaynaflma.
ünsiyet:
al›flkanl›k.
vahflet:
vahflîlik.
vazife:
görev.
yakînen:
tam ve kesin bir inanç,
flüpheye düflmeden.
yeis:
ümitsizlik.
zat:
öz cevher, flah›s.
ziya:
›fl›k, nur.
zulümat:
karanl›klar.
âyine:
ayna.
âyinedar:
ayna tutan, ayna-
l›k.
beyhude:
boflu bofluna.
celb-i r›z›k:
r›z›k elde etme.
dehflet:
korkma, ürkme.
ervah-› habise:
kötü ruhlar.
felsefe:
dünya görüflü, dü-
flünce, fen ilmi, hikmet bilgisi.
hakikat:
gerçek.
hakîm feylesof:
felsefeci dü-
flünür, bilge filozof.
haflmet:
ihtiflam, heybet.
hazine-i rahmet:
rahmet ha-
zinesi.
iz’acat:
rahats›z etmeler, s›k-
malar.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kalb-i insanî:
insan kalbi.
kamer:
Ay.
katre:
damla.
katre-i fikir:
fikir damlas›.
katremisal:
damla gibi.
kay›t:
s›n›rl›.
1...,533,534,535,536,537,538,539,540,541,542 544,545,546,547,548,549,550,551,552,553,...1482
Powered by FlippingBook