Sözler - page 542

Hem, flu her fleyi do¤rudan do¤ruya Cenab-› Hak’tan
bilir, esbab› bir perde telâkki eder fakir adam, o da
refl-
ha
olsun. Öyle bir reflha ki, kendi zat›nda fakirdir. Hiçbir
fleyi yok ki, ona dayan›p, zühre gibi kendine güvensin.
Hiçbir rengi yok ki, onunla görünsün. Baflka fleyleri de
tan›m›yor ki, ona teveccüh etsin. Halis bir saffeti var ki,
do¤rudan do¤ruya güneflin timsalini göz bebe¤inde sak-
l›yor.
fiimdi madem biz bu üç fley yerine geçtik; kendimize
bakmal›y›z: Bizde ne var? Ne yapaca¤›z?
‹flte bak›yoruz ki, bir Zat-› Kerîm, ihsan›yla bizi gayet
derece tezyin ve tenvir ve terbiye ediyor. ‹nsan ise, ihsan
edene perestifl eder, perestifle lây›k olana kurbiyet ister
ve görmek talep eder. Öyle ise her birimiz, istidad›m›za
göre, o muhabbet cazibesiyle sülûk edece¤iz.
Ey zühremisal! Sen gidiyorsun. Fakat çiçek olarak git.
‹flte gittin. Terakki ede ede tâ bir mertebe-i külliyeye gel-
din. Güya bütün çiçeklerin hükmüne geçtin. Hâlbuki,
zühre kesif bir âyinedir. Onda ziyadaki yedi renk inhilâl
ve inkisar eder; flemsin aksini gizler. Sen sevdi¤in güne-
flin yüzünü görmekte muvaffak olamazs›n. Çünkü, kay›t-
l› olan renkler, hususiyetler da¤›t›yor; perde çekiyor, gös-
teremiyor. Sen, flu hâlde, suretlerin, berzahlar›n ortaya
girmesiyle nefl’et eden firaktan kurtulamazs›n.
Lâkin bir flart ile kurtulabilirsin ki, sen kendi nefsinin
muhabbetine dalm›fl olan bafl›n› kald›ras›n ve nefsin
mehasini ile telezzüz ve iftihar eden nazar›n› çekesin,
âyine:
ayna.
berzah:
yer, mekân, saha.
cazibe:
çekicilik.
Cenab-› Hak:
Hakk›n tâ kendisi
olan, fleref ve azamet sahibi yüce
Allah.
esbap:
sebepler, vesileler, araçlar.
firak:
ayr›l›k.
gayet:
nihayet, son derece.
güya:
sanki.
halis:
saf, temiz.
hususiyet:
özellik.
hüküm:
yerine.
iftihar:
övünme.
ihsan:
ikram etme, lütuf ikramlar,
ba¤›fllar.
inhilâl:
da¤›lma, parçalanma.
inkisar etmek:
k›r›lmak.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kay›t:
s›n›rland›rma, tahdit.
kesif:
fleffaf olmayan.
kurbiyet:
yak›nl›k, yak›n olma.
lâkin:
fakat.
lây›k:
yak›flan, münasip.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
mertebe-i külliye:
büyük, kap-
saml› mertebe.
muhabbet:
sevme, sevgi, bir fle-
ye meyletme.
muvaffak:
baflar›l›.
nazar:
dikkatli görüfl.
nefis:
flahs›n›n helâl olmayan ar-
zu ve istekleri.
nefl’et:
meydana gelme ç›kma.
perestifl etmek:
afl›r› derecede
sevme, düflkünlük, meftunluk.
reflha:
s›z›nt›.
saffet:
safîlik, ar›l›k, berrakl›k.
suret:
d›fl görünüfl.
sülûk:
bir yola girme.
flems:
günefl.
talep:
istek.
telâkki:
anlay›fl, kabul etme.
telezzüz:
lezzet alma, hofllan-
ma.
tenvir:
nurland›rma, ›fl›klan-
d›rma.
terakki:
yükselme, ilerleme.
terbiye:
besleme, yetifltirme,
büyütme.
teveccüh:
yönelme.
tezyin:
süsleme.
timsal:
misal, suret, örnek.
zat:
nefis, öz, flah›s.
Zat-› Kerîm:
cömert zat, ke-
rem sahibi Allah.
ziya:
›fl›k, parlakl›k.
zühre:
çiçek.
zühremisal:
zühre gibi.
542 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
1...,532,533,534,535,536,537,538,539,540,541 543,544,545,546,547,548,549,550,551,552,...1482
Powered by FlippingBook