günefle fluhud-u kalbî ile veremiyor. Belki, o âsâr- acibe-
yi, e¤er o fluurlu farz etti¤imiz üç fley, o kayt altnda gör-
dü¤ü günefle verse de, srf aklî ve imanî bir tarzda ve o
mukayyet ayn- mutlak oldu¤unu bir teslimiyetle verebi-
lir. Fakat o insan gibi akll farz etti¤imiz
zühre, katre,
reflha
, flu hükümleri, yani pek büyük âsâr günefllerine is-
nat etmeleri aklîdir, fluhudî de¤il. Belki bazen, hükm-ü
imanîleri fluhud-u kevniyelerine müsademe eder, pek
güçlükle inanabilirler.
flte, hakikate dar gelen ve baz köflelerinde hakikatin
azalar görünen ve hakikatle karflk flu temsil içine üçü-
müz de girmeliyiz, üçümüz de kendimizi
zühre, katre,
reflha
farz edece¤iz. Zira onlarda farz etti¤imiz fluur kâfi
gelmiyor. Biz aklmz dahi onlara katmalyz. Yani onlar
maddî günefllerinden nasl feyiz alyorlar; biz de manevî
güneflimizden öyle alyoruz, anlamalyz.
flte, sen ey dünyay unutmayan ve maddiyata tevag-
gul eden ve nefsi kesafet peyda eden arkadafl, sen
züh-
re
ol. Nasl ki, o zühre çiçe¤i ziya-i flemsten inhilâl etmifl
bir renk alyor; ve o bir renk içinde flemsin timsalini ka-
rfltrp kendine ziynetli bir suret giydiriyor. Zira senin is-
tidadn dahi ona benzer.
Hem, flu esbaba dalmfl Eski Said gibi mektepli feyle-
sof ise, kamere âflk olan katre olsun ki; kamer güneflten
ald¤ ziya zllini ona verir ve onun göz bebe¤ine bir nur
verir. O da, o nur ile parlar. Fakat, o
katre
, o nur ile yal-
nz kameri görür, günefli göremez; belki, imanyla göre-
bilir.
SÖZLER | 541
Y
RM
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
kayt:
snrlandrma, tahdit.
kesafet:
bulanklk, kir.
maddiyat:
maddî ve cismanî fley-
ler.
manevî:
manaya ait.
mukayyet:
kaytl, snrl.
müsademe:
çarpflma.
nefis:
kötülüklerin pefline giden
duygu.
nur:
aydnlk, flk.
peyda:
kazanma.
reflha:
sznt, damla.
suret:
biçim, klk.
srf:
sadece.
flems:
günefl.
fluhudî:
keflfe ve görmeye dayal.
fluhud-u kalbî:
kalbin flahit olma-
s, görmesi.
fluhud-u kevniye:
kâinattaki ya-
ratlfllar görme, flahit olma.
fluur:
kendi varl¤ndan haberi ol-
ma hissi, bilinç.
tarz:
biçim, suret.
temsil:
örnek, benzetme.
teslimiyet:
itiraz terk edip, tes-
lim olma.
tevaggul etmek:
çok u¤raflmak,
meflgul olmak.
timsal:
örnek, suret.
ziya:
flk, nur.
ziya- flems:
günefl fl¤.
ziynet:
süs.
zühre:
çiçek.
zll:
gölge.
aklî:
akla uygun, tutarl, man-
tkl; akl ile ilgili, akla ait.
âsâr:
eserler.
âsâr- acibe:
flaflrtc eserler.
ayn- mutlak:
tam ayns,
kendisi.
aza:
parçalar.
esbap:
sebepler.
farz:
kabul etmek.
feyiz:
bereket, verimlilik.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan
kifli, felsefe düflünürü.
hakikat:
gerçek.
hükm-ü imanî:
imanî hü-
küm, inanca dair karar.
hüküm:
karar.
iman:
inanma, inanç.
imanî:
imana dair.
inhilâl:
da¤lma, çözülme.
isnat:
dayandrma.
istidat:
kabiliyet.
kâfi:
yeterli.
kamer:
Ay.
katre:
damla.