taifeler ve Sedd-i Çinî’nin yap›lmas›na sebebiyet veren-
ler, k›yamete yak›n yine anarflistlik gibi bir fikirle mede-
niyet-i befleriyeyi zirüzeber edecekleri rivayetlerde vard›r.
Baz› mülhitler derler
: “Bu kadar acaibi yapan ve
yapacak taifeler nerede?”
Elcevap
: Çekirge gibi bir afat, bir mevsimde pek çok
kesretle bulunur. Mevsim de¤ifltikçe memleketi fesada
veren kesretli o taifelerin hakikatleri mahdut baz› fertler-
de saklan›yor. Yine zaman› geldikçe, emr-i ‹lâhî ile o
mahdut fertlerden gayet kesretli ayn› fesat yine bafllar.
Güya onlar›n hakikat-i milliyetleri inceliyor, kopmuyor.
Yine mevsimi geldikçe zuhur ediyor. Aynen öyle de, bir
zaman dünyay› hercümerç eden o taifeler izn-i ‹lâhî ile
mevsimi geldi¤i vakit, ayn› o taife, medeniyet-i befleriye-
yi hercümerç edecekler. Fakat, onlar›n muharrikleri bafl-
ka bir surette tezahür eder.
1
*G s
’p
G n
Ör
«n
¨ r
dG o
º n
?r
©n
j '
’
•
DOKUZUNCU ASIL:
Mesail-i imaniyeden bir k›sm›n
netaici, flu mukayyet ve dar âleme bakar, di¤er bir k›sm›
genifl ve mutlak olan âlem-i ahirete bakar. Amellerin
fazilet ve sevab›na dair ehadis-i flerifenin bir k›sm›, tergip
ve terhibe münasip bir tesir vermek için, belâgatli bir üs-
lûpta geldi¤inden, dikkatsiz insanlar onlar› mübalâ¤al›
zannetmifller. Hâlbuki, bütün onlar ayn-› hak ve mahz-›
hakikat olduklar›ndan, mücazefe ve mübalâ¤a, içlerinde
yoktur.
SÖZLER | 553
Y
‹RM‹
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
sursuz, yerinde, hale ve muhata-
ba faydal› bir flekilde kullan›lma
sanat›.
dair:
alâkal›, ilgili.
ehadis-i flerife:
hadis-i flerifler,
Hz. Peygamberin sözleri.
elcevap:
cevap.
emr-i ‹lâhî:
Allah’›n emri.
fazilet:
erdem, iyi ahlâk.
fert:
tek kifli, flah›s.
fesat:
bozma, y›kma.
fikir:
düflünce.
gayet:
son derece.
gayp:
gizli olan.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i milliyet:
›rkî, millî yap›
ve niteli¤in asl›, esas›, özü.
hercümerç:
darmada¤›n›k, allak
bullak.
iktibas:
bir fliir veya yaz›n›n oldu-
¤u gibi veya k›smen aktar›lmas›.
izn-i ‹lâhî:
Allah’›n izni.
kaide:
esas, temel.
kesret:
çokluk, fazlal›k.
k›yamet:
dünyan›n sonu.
mahdut:
s›n›rland›r›lm›fl.
mahz-› hakikat:
gerçe¤in asl›.
medeniyet-i befleriye:
insanl›k
medeniyeti.
mesail-i imaniye:
imanî mesele-
ler.
muharrik:
harekete geçiren.
mukayyet:
kay›tl›, s›n›rl›.
mutlak:
kesin.
mübalâ¤a:
abart›.
mücazefe:
aldatma, cerbeze ile
karfl›s›ndakini aldatma.
mülhit:
dinsiz, imans›z.
münasip:
uygun.
netaiç:
neticeler, sonuçlar.
rivayet:
nakil.
sebebiyet:
sebep olma.
Sedd-i Çin:
Çin Seddi.
sevap:
hay›rl› bir ifle karfl› Allah
taraf›ndan verilen mükâfat.
suret:
biçim, görünüm, tarz.
taife:
kavim, kabile, boy.
tergip:
ra¤bet verme, teflvik, is-
teklendirme.
terhip:
sak›nd›rma, korkutma.
tesir:
etki.
tezahür:
zuhur etme, ortaya ç›k-
ma.
üslûp:
ifade yolu, anlat›m biçimi.
zan:
sanma.
zirüzeber:
yerlebir, darmada¤›n.
zuhur:
görünme, meydana ç›k-
ma.
acayip:
flafl›lacak fley.
afat:
afetler, büyük belâ ve
musibetler.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i ahiret:
ahiret âlemi.
amel:
ifl, fiil, iflleyifl.
anarflist:
y›k›c›, tahripkâr.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
ayn-› hak:
hakk›n, gerçe¤in
tâ kendisi.
belâgat:
sözün düzgün, ku-
1.
Gayb› Allah’tan baflka kimse bilmez. (Ayetten iktibas, ‹slâmî bir kaide: “Göklerde ve yerde
olanlar gayb› bilmez, onu ancak Allah bilir.” (Neml Suresi: 65.)