uzaktr. Ehl-i felsefenin en büyük bir maksad, ehl-i usu-
lüddin ve ulema-i ilm-i kelâmn makasd içinde görün-
meyecek bir derecede küçük ve ehemmiyetsizdir. flte
onun içindir ki, mevcudatn tafsil-i mahiyetinde ve ince
ahvallerinde ehl-i hikmet çok ileri gitmifller. Fakat hakikî
hikmet olan ulûm-u âliye-i lâhiye ve uhreviyede o kadar
geridirler ki, en basit bir müminden daha geridirler. Bu
srr fehmetmeyenler, muhakkikîn-i slâmiyeyi, hükema-
lara nispeten geri zannediyorlar. Hâlbuki, akllar gözle-
rine inmifl, kesrette bo¤ulmufl olanlarn ne haddi var ki,
veraset-i nübüvvet ile makasd- âliye-i kudsiyeye yetiflen-
lere yetiflebilsinler.
Hem, her bir fley iki nazar ile bakld¤ vakit, iki muh-
telif hakikati gösteriyor. kisi de hakikat olabilir. Fennin
hiçbir hakikat-i katiyesi, Kurânn hakaik- kudsiyesine
iliflemez. Fennin ksa eli, onun münezzeh ve muallâ dâ-
menine eriflemez. Numune olarak bir misal zikrederiz.
Meselâ, küre-i arz ehl-i hikmet nazaryla baklsa, haki-
kati fludur ki: Günefl etrafnda mutavasst bir seyyare gi-
bi, hadsiz yldzlar içinde döner. Yldzlara nispeten küçük
bir mahlûk. Fakat, ehl-i Kurân nazaryla bakld¤ vakit,
On Beflinci Sözde izah edildi¤i gibi, hakikati flöyledir ki:
Semere-i âlem olan insan, en cami, en bedî ve en âciz,
en aziz, en zayf, en lâtif bir mucize-i kudret oldu¤undan,
beflik ve meskeni olan zemin, semaya nispeten madde-
ten küçüklü¤üyle ve hakaretiyle beraber, manen ve sana-
ten bütün kâinatn kalbi, merkezi, bütün mucizat- sa-
natnn meflheri, sergisi, bütün tecelliyat- esmasnn
âciz:
gücü yetmez, zavall.
ahval:
hâller, durumlar.
aziz:
muhterem, saygn.
bedî:
eflsiz güzel.
cami:
toplayan, içine alan.
dâmen:
etek.
ehemmiyet:
önemli olma, de¤er-
lilik.
ehl-i felsefe:
felsefe ile u¤raflan
filozoflar.
ehl-i hikmet:
felsefe ile meflgul
olan ilim adamlar, hikmet ehli.
ehl-i Kurân:
Kurâna inanp, ona
uyanlar.
ehl-i usulüddin:
slâmn inanç
esaslarn inceleyen ilim adamlar.
etraf:
taraflar, çevreler.
fehim:
anlama.
fen:
uygulamal bilimler.
had:
yetki, de¤er.
hadsiz:
snrsz.
hakaik-i kudsiye:
mukaddes,
kutsal gerçekler.
hakaret:
hakirlik, horluk.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i katiye:
kesin gerçek-
ler.
hakikî:
gerçek.
hikmet:
lâhî gaye.
hükema:
bilim adamlar, filozof-
lar.
izah:
açkça ortaya koyma.
kâinat:
bütün âlemler.
kesret:
çokluk, ço¤unluk.
küre-i arz:
yer yuvarla¤, dünya.
lâtif:
tatl, flirin.
maddeten:
madde ve cisim ola-
rak.
mahlûk:
yaratk.
makasd:
maksatlar, gayeler.
makasd- âliye-i kudsiye:
yüce,
kutsal maksatlar, gayeler.
maksat:
varlmak istenen nokta.
manen:
manaca, anlam bakmn-
dan.
merkez:
teflkilât olan yerin en
yüksek makam.
mesken:
ikamet olunan, oturulan
ev.
meflher:
teflhir yeri, sergi.
mevcudat:
var olan her fley.
misal:
örnek.
muallâ:
yüce, yüksek, âlî.
mucizat- sanat:
sanat harikala-
r.
mucize-i kudret:
Cenab- Hakkn
kudretinin mucizesi.
muhakkikîn-i slâmiye:
konular
derinlemesine arafltrp bulan s-
lâm âlimleri.
muhtelif:
çeflitli, farkl.
mutavasst:
vasat olan, orta bü-
yüklükte bulunan.
mümin:
iman eden, inanan.
münezzeh:
temiz, pak, beri.
nazar:
bakfl, görüfl.
nispet:
oran, kyas.
numune:
örnek.
sanaten:
sanat bakmndan.
sema:
gökyüzü.
semere-i âlem:
âlemin mey-
vesi.
seyyare:
gezegen.
sr:
bir fleyin veya iflin dikkat,
tecrübe, yetenek ve tecrübe
ile anlafllabilen en ince yan.
tafsil-i mahiyet:
iç yüzün ay-
rntl olarak anlatlmas.
tecelliyat- esma:
Cenab-
Hakka ait isimlerin kâinat ve
mahlûkat üzerinde görülen
tecellileri.
ulema-i ilm-i kelâm:
slâmn
inanca ait meselelerini incele-
yen ilim adamlar.
ulûm-u âliye-i lâhiye:
yük-
sek dinî ilimler.
ulûm-u âlîye-i uhreviye:
ahi-
rete ait yüksek ilimler.
veraset-i nübüvvet:
Pey-
gamber vârisli¤i.
zan:
sanma.
zemin:
yeryüzü.
zikir:
anmak.
562 | SÖZLER
Y
RM
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ