Manidar bir kelâm, fliir ve belâgat cazibesiyle eslâftan ah-
lâfa haf›zalarda kal›p gidiyordu. ‹flte flu ihtiyac-› f›trî neti-
cesi olarak, o kavmin manevî çarfl›-y› ticaretlerinde en zi-
yade revaç bulan, fesahat ve belâgat meta› idi. Hatta bir
kabilenin beli¤ bir edibi, en büyük bir kahraman-› millîsi
gibiydi. En ziyade onunla iftihar ediyorlard›. ‹flte, ‹slâmi-
yetten sonra âlemi zekâlar›yla idare eden o zeki kavim,
flu en revaçl› ve medar-› iftiharlar› ve ona fliddet-i ihtiyaç-
la muhtaç olan belâgatte akvam-› âlemden en ileride ve
en yüksek mertebede idiler. Belâgat, o kadar k›ymettar
idi ki, bir edibin bir sözü için iki kavim büyük muharebe
ederdi ve bir sözüyle musalâha ediyorlard›. Hatta onlar›n
içinde “Muallâkat-› Seb’a” nam›yla yedi edibin yedi kasi-
desini alt›nla Kâbe’nin duvar›na yazm›fllar, onunla iftihar
ediyorlard›.
‹flte böyle bir zamanda, belâgat en revaçl› oldu¤u bir
anda Kur’ân-› Mu’cizülbeyan nüzul etti. Nas›l ki zaman-›
Mûsa Aleyhisselâmda sihir ve zaman-› ‹sa Aleyhisselâm-
da t›p revaçta idi; mu’cizelerinin mühimi o cinsten geldi.
‹flte o vakit büle¤a-i Arab› en k›sa bir suresine mukabe-
leye davet etti.
1
/
¬p
?r
ãp
e r
øp
e m
In
Qƒo
°ùp
H Gƒo
Jr
Én
a Én
fp
ór
Ñn
Y '
¤n
Y Én
æ r
ds
õn
f És
‡p
m
Ör
jn
Q ? /
a r
ºo
àr
æo
c r
¿p
Gn
h
ferman›yla onlara meydan okuyor.
Hem, der ki: “
‹man getirmezseniz mel’unsunuz, Ce-
henneme gireceksiniz
.” Damarlar›na fliddetle vuruyor,
gururlar›n› dehfletli surette k›r›yor, o kibirli ak›llar›n› istih-
faf ediyor. Onlar› bidayeten idam-› ebedî ile ve sonra da
SÖZLER | 593
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
iman:
Allah’a inanma.
‹slâmiyet:
Müslümanl›k.
istihfaf:
küçümseme, hafife al-
ma.
Kâbe:
Mekke-› Mükerreme’de
Harem-i fierif’in ortas›nda bulu-
nan kutsal bina, beytullah.
kabile:
afliret, boy, ayn› sülâleden
olanlar.
kahraman-› millî:
millî kahra-
man.
kaside:
bir fleyi öven fliir.
kavim:
millet, insan toplulu¤u.
kelâm:
söz, cümle.
k›ymettar:
de¤erli.
kibir:
kendini büyük gösterifl,
gurur.
Kur’ân:
Allah taraf›ndan vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indiril-
mifl, semavî kitaplar›n sonuncu-
su.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
manevî çarfl›-y› ticaret:
manevî
al›fl-verifllerin yap›ld›¤› çarfl›; kül-
tür hayat›.
manidar:
anlaml›, manal›.
medar-› iftihar:
övünme sebebi.
mel’un:
lânetlenmifl.
mertebe:
derece, seviye.
meta:
k›ymetli mal.
Muallâkat-› Seb’a:
cahiliye döne-
minde en çok be¤enilen ve Kâbe
duvar›na as›lan yedi fliir.
mu’cize:
insan› âciz b›rakan, ola-
¤anüstü ifl.
muharebe:
savaflma.
muhtaç:
ihtiyac› olan.
mukabele:
karfl›l›k verme.
musalâha:
bar›flma, uzlaflma.
mühim:
önemli.
nam:
ad, isim.
netice:
sonuç.
nüzul:
inmek, inifl.
revaç:
k›ymet, de¤er, geçerlik.
sihir:
büyü, büyücülük.
sure:
Kur’ân-› Kerîm’in 114 bölü-
münden her biri.
suret:
flekil, biçim.
fliddet:
kuvvet, sertlik.
fliddet-i ihtiyaç:
ihtiyac›n çok faz-
la olmas›.
flüphe:
tereddüt, kuflku.
vakit:
zaman.
zaman-› ‹sa Aleyhisselâm:
‹sa
peygamber zaman›.
zaman-› Mûsa Aleyhisselâm:
Mûsa peygamber zaman›.
zekâ:
sür'atli kavrama gücü.
zeki:
ak›ll›.
ziyade:
çok, fazla.
ahlâf:
sonra gelenler.
akvam-› âlem:
dünyadaki
milletler.
âlem:
dünya, cihan.
belâgat:
güzel, düzgün, pü-
rüzsüz söz söyleme.
beli¤:
söylemek istedi¤ini
düzgün, eksiksiz ve güzel söz-
lerle anlatan.
bidayeten:
bafllangݍta, ilkin.
büle¤a-i Arap:
güzel, düzgün,
pürüzsüz söz söyleyen Arap
beli¤leri.
cazibe:
çekicilik.
Cehennem:
ahiretteki hapis
ve ceza yeri.
cins:
çeflit.
damar:
fleref, gurur.
davet:
ça¤›rma.
dehfletli:
korkunç, korkutucu.
edip:
flair, güzel ve sanatl› söz
söyleyen.
eslâf:
öncekiler.
ferman:
emir, buyruk.
fesahat:
aç›k ve güzel konufl-
ma.
haf›za:
zihin, ak›l.
idam-› ebedî:
sonsuza dek
yok olufl.
idare:
yönetme.
iftihar:
övünme.
ihtiyac-› f›trî:
yarat›l›fltan ge-
len ihtiyaç.
1.
E¤er kulumuz Muhammed’e indirdi¤imiz Kur’ân’dan bir flüpheniz varsa, haydi, onun ben-
zeri bir sure getirin. (Bakara Suresi: 23.)