Sözler - page 388

Çok yerlerde,
1
n
¿ƒ o
? p
?r
©n
j n
Ón
an
G
der, akla havale eder. Hem tafl-
lar›n tesadüfî olan baz› hâlât-› tabiiyesini ehemmiyetle
beyan etmekte ne hidayet var?”
‹lham olunan nüktelerin sureti fludur:
B‹R‹NC‹ NÜKTE
Kur’ân-› Hakîm’de çok hâdisat-› cüz’iye vard›r ki, her
birisinin arkas›nda bir düstur-u küllî saklanm›fl ve bir
kanun-u umumînin ucu olarak gösteriliyor. Nas›l ki,
2
Én
¡ s
?o
c n
ABÉ n
ª r
°Sn
’r
G n
?n
O
n
G n
º s
?n
Y
Hazret-i Âdem’in melâikelere karfl›
kabiliyet-i hilâfet için bir mu’cizesi olan talim-i esmad›r
ki, bir hâdise-i cüz’iyedir. fiöyle bir düstur-u küllînin ucu-
dur ki:
Nev-i beflere camiiyet-i istidat cihetiyle talim olunan
hadsiz ulûm ve kâinat›n enva›na muhit pek çok fünun ve
Hâl›k’›n fluunat ve evsaf›na flamil kesretli maarifin talimi-
dir ki; nev-i beflere, de¤il yaln›z melâikelere, belki sema-
vat ve arz ve da¤lara karfl› emanet-i kübray›
3
haml dava-
s›nda bir rüçhaniyet vermifl ve hey’et-i mecmuas›yla ar-
z›n bir halife-i manevîsi oldu¤unu Kur’ân ifham etti¤i mi-
sillü, “Melâikelerin Âdem’e secdesiyle beraber, fleytan›n
secde etmemesi”
4
olan hâdise-i cüz’iye-i gaybiye, pek
genifl bir düstur-u külliye-i meflhudenin ucu oldu¤u gibi,
pek büyük bir hakikati ihsas ediyor. fiöyle ki:
Kur’ân, flahs-› Âdem’e melâikelerin itaat ve ink›yad›n›
ve fleytan›n tekebbür ve imtina›n› zikretmesiyle; nev-i
beflere kâinat›n ekser maddî envalar› ve o enva›n manevî
Allah:
varl›¤› kendinden olan ve
kemal s›fatlar›n› kendinde topla-
yan hakikî ma’budun özel ismi;
Rab, Mevlâ, ‹lâh.
arz:
yeryüzü.
beyan:
bildirme, izah.
camiiyet-i istidat:
kabiliyetin çok
fleylerle alâkal› oluflu.
düstur-u küllî:
büyük ve genel
prensip.
düstur-u külliye-i meflhude:
gö-
rünen ve bilinen genel prensip.
ehemmiyet:
önem.
ekser:
daha çok, ço¤unluk.
emanet-i kübra:
en büyük ema-
net.
enva:
çeflitler, türler.
evsaf:
s›fatlar, vas›flar.
fünun:
fenler.
hâdise-i cüz’iye:
küçük ve basit
hâdise.
hâdise-i cüz’iye-i gaybiye:
bilin-
meyen küçük olay.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikat:
gerçek.
hâlât-› tabiiye:
tabiî hâller.
halife-i manevî:
mana halifesi.
Hâl›k:
her fleyi yoktan var eden,
yarat›c›; Allah.
haml:
yüklenme.
havale:
bir ifli baflka birine b›rak-
ma.
Hazret-i Âdem:
ilk insan ve ilk
peygamber. bkz. fiah›s Bilgileri,
Âdem (a.s.).
hey’et-i mecmua:
bir fleyin bütü-
nünün gösterdi¤i hâl ve manzara.
hidayet:
do¤ru olma.
iblis:
fleytan.
ifham:
bildirme.
ihsas:
üstü kapal› olarak dile ge-
tirme.
ilham:
Allah taraf›ndan insan›n
kalbine veya zihnine indirilen
mana.
imtina:
bir ifli yapmaktan kaç›n-
ma.
ink›yat:
kay›t alt›na girme.
itaat:
boyun e¤me.
kabiliyet-i hilâfet:
halifelik yete-
ne¤i.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›.
kanun-u umumî:
genel kanun.
kesretli:
çok fazla.
Kur’ân:
Allah taraf›ndan vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indiril-
mifl, semavî kitaplar›n sonuncu-
su.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
maarif:
marifetler, bilimler.
manevî:
manaya ait.
melâike:
melekler.
melek:
Allah’›n nurdan yaratt›¤›
mahlûk.
misillü:
gibi.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanlar›n âciz kald›¤› fley.
muhit:
kuflatan.
nev-i befler:
insanl›k.
nükte:
herkesin anlayamad›-
¤› ince mana.
rüçhaniyet:
üstünlük.
secde:
bafl e¤me.
semavat:
semalar, gökler.
suret:
görünüfl.
flahs-› Âdem:
Âdem’in flahs›.
flamil:
içine alan, kaplayan.
fluunat:
ifller, hâller.
talim:
ö¤retme.
talim-i esma:
isimleri ö¤ret-
mek.
tekebbür:
kibirlenme, bü-
yüklenme.
tesadüfî:
rastgele.
ulûm:
ilimler.
zikir:
bildirme.
1.
Hiç düflünmüyorlar m›? (Yâsin Suresi: 68.)
2.
Âdem’e bütün isimleri ö¤retti. (Bakara Suresi: 31.)
3.
Ahzab Suresi: 72.
4.
Bkz. A'raf Suresi: 11-18; Hicr Suresi: 30-38.
388 | SÖZLER
Y
‹RM‹NC‹
S
ÖZ
1...,378,379,380,381,382,383,384,385,386,387 389,390,391,392,393,394,395,396,397,398,...1482
Powered by FlippingBook