Sözler - page 392

tafllarda mukavemet görmeyerek cereyan ediyor. Hem
havada nebatat ve a¤açlar›n dallar›n›n sühuletle suret-i
intiflar› gibi o derece sühuletle köklerin nazik damarlar›,
yer alt›ndaki tafllarda mümanaat görmeyerek evamir-i
‹lâhî ile muntazaman intiflar etti¤ini Kur’ân iflaret ediyor
ve genifl bir hakikati, flu ayetle ders veriyor ve o ders ile,
o kasavetli kalplere bu manay› veriyor ve remzen diyor:
Ey benîisrail ve ey benîâdem! Zaaf ve acziniz içinde
nas›l bir kalp tafl›yorsunuz ki, öyle bir Zat›n evamirine
karfl› o kalp, kasavetle mukavemet ediyor. Hâlbuki, o ko-
ca sert tafllar›n tabaka-i muazzamas›, o Zat›n evamiri
önünde kemal-i ink›yatla karanl›kta nazik vazifelerini
mükemmel ifa ediyorlar. ‹taatsizlik göstermiyorlar. Belki
o tafllar, toprak üstünde bulunan bütün zevilhayata, âb-›
hayatla beraber sair medar-› hayatlar›na öyle bir hazine-
darl›k ediyor ve öyle bir adaletle taksimata vesiledir ve
öyle bir hikmetle tevziata vas›ta oluyor ki, Hakîm-i Zül-
celâl’in dest-i kudretinde, bal mumu gibi ve belki hava gi-
bi yumuflakt›r, mukavemetsizdir ve azamet-i kudretine
karfl› secdededir. Zira toprak üstünde müflahede etti¤i-
miz flu masnuat-› muntazama ve flu hikmetli ve inayetli
tasarrufat-› ‹lâhiye misillü, zemin alt›nda aynen cereyan
ediyor. Belki hikmeten daha acip ve intizamca daha ga-
rip bir surette hikmet ve inayet-i ‹lâhiye tecelli ediyor.
Bak›n›z! En sert ve hissiz o koca tafllar, nas›l bal mumu
âb-› hayat:
hayat suyu.
adalet:
her hak sahibine hakk›n›n
tam ve eksiksiz verilmesi.
azamet-i kudret:
kudretin bü-
yüklü¤ü.
benîâdem:
Âdemo¤ullar›.
benîisrail:
‹srailo¤ullar›.
cevelân:
dolaflma.
dâye:
dad›.
delâil-i vahdaniyet:
birlik delille-
ri.
dest-i kudret:
kudret eli, yapabil-
me gücü.
deveran-› dem:
kan dolafl›m›.
enhar:
nehirler.
evamir:
emirler, buyruklar.
evamir-i ‹lâhî:
Allah’›n emirleri.
Fât›r-› Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve benzeri olmayan fleyle-
ri yaratan Allah.
Hakîm-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük sahibi ve her fleyi hikmetle
yaratan Allah.
hafliye:
dipnot.
hikmet:
kâinattaki ve yarat›l›flta-
ki ‹lâhî gaye.
ifa:
yerine getirme.
inayet:
yard›m, ihsan.
inayet-i ‹lâhiye:
Allah’›n yard›m›.
intiflar:
yay›lma.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
itaat:
uyma, yerine getirme.
kasavet:
keder, kayg›.
kemal-i ink›yat:
mükemmel ve
kusursuz boyun e¤me.
kudret-i ‹lâhiye:
Allah’›n kudreti,
Allah’›n kudretiyle yapt›¤› ifller, fi-
iller, tasarruflar.
kudret-i Rabbaniye:
her fleyi ter-
biye eden Allah’›n sonsuz kudret
ve kuvveti.
masnuat-› muntazam:
intizaml›
ve sanatl› olan varl›klar.
medar-› hayat:
hayat sebebi.
misillü:
benzeri.
muhteflem:
ihtiflaml›, görkemli.
mukavemet:
dayanma, direnme,
karfl› koyma.
muntazaman:
düzenli olarak ola-
rak.
mümanaat:
engel olma.
müflahede:
gözle görme.
nebatat:
bitkiler.
remzen:
iflaret ederek.
sair:
di¤er, baflka.
seyyar:
hareket eden.
suret:
biçim, görünüfl.
suret-i intiflar:
yay›lma flekli.
sühulet:
kolayl›k.
tabaka-i muazzama:
aza-
metli tabaka.
taksimat:
taksimler, bölüfl-
türmeler.
tasarrufat-› ‹lâhiye:
Allah’›n
kudretiyle yapt›¤› ifller.
tavzif:
görevlendirme.
tevziat:
da¤›tmalar.
uyun:
p›narlar, su gözenekle-
ri.
vas›ta:
arac›.
vazife-i f›triye:
yarat›l›fla ait
vazife.
vesile:
vas›ta.
zevilhayat:
hayat sahipleri.
zuhur:
meydana ç›kma.
392 | SÖZLER
Y
‹RM‹NC‹
S
ÖZ
Üçüncü vazife-i f›triyesi:
Çeflmelerin ve ›rmaklar›n, uyûn ve enhar›n
muntazam bir mizan ile zuhur ve devamlar›na hazinedarl›k etmektir. Evet,
tafllar, bütün kuvvetiyle ve a¤›zlar›n›n dolusuyla ak›tt›klar› âb-› hayat sure-
tinde delâil-i vahdaniyeti, zemin yüzüne yaz›p serpiyor.
1...,382,383,384,385,386,387,388,389,390,391 393,394,395,396,397,398,399,400,401,402,...1482
Powered by FlippingBook