mümessilleri ve müekkelleri musahhar olduklarn ve
nev-i beflerin hassalarnn bütün istifadelerine müheyya
ve münkad olduklarn ifham etmekle beraber, o nevin
istidadatn bozan ve yanlfl yollara sevk eden mevadd-
flerire ile onlarn mümessilleri ve sekene-i habiseleri o
nev-i beflerin tarik- kemalâtnda ne büyük bir engel, ne
müthifl bir düflman teflkil etti¤ini ihtar ederek, Kurân-
Mucizülbeyan, bir tek Âdemle (a.s.) cüzî hâdiseyi konu-
flurken bütün kâinatla ve bütün nev-i beflerle bir mükâle-
me-i ulviye ediyor.
KNC NÜKTE
Msr ktas, kumistan olan Sahra-i Kebirin bir parça-
s oldu¤undan Nil-i mübarekin feyziyle gayet mahsuldar
bir tarla hükmüne geçti¤inden, o Cehennemnümun sah-
ra komflulu¤unda flöyle Cennet-misal bir mevki-i müba-
rekin bulunmas, felâhat ve ziraat, ahalisinde pek mer-
gup bir surete getirmifl ve o sekenenin seciyesine öyle
tespit etmifl ki ziraat kudsiye ve vasta-i ziraat olan ba-
kar ve sevri mukaddes, belki mabud derecesine ç-
karmfl. Hatta o zamandaki Msr milleti sevre, bakara,
ibadet etmek derecesinde bir kudsiyet vermifller. flte o
zamanda benîisrail dahi o ktada neflet ediyordu; ve o
terbiyeden bir hisse aldklar, icl meselesinden anlafll-
yor.
flte Kurân- Hakîm, Hazret-i Mûsa Aleyhisselâmn ri-
saletiyle, o milletin seciyelerine girmifl ve istidatlarna ifl-
lemifl olan o bakarperestlik mefkûresini kesip öldürdü¤ü-
nü, bir bakarn zebhi ile ifham ediyor.
SÖZLER | 389
Y
RMNC
S
ÖZ
mabud:
kendisine ibadet edilen.
mahsuldar:
mahsul veren.
mefkûre:
gaye, ülkü.
mergup:
be¤enilmifl, çok kymet
verilmifl.
mevadd- flerire:
kötü maddeler.
mevki-i mübarek:
mübarek yer.
mukaddes:
kutsal.
musahhar:
emir altna girme.
müekkel:
vekil tayin edilmifl.
müheyya:
hazr.
mükâleme-i ulviye:
yüce konufl-
ma.
mümessil:
temsilci.
münkad:
boyun e¤en.
neflet:
ortaya çkma.
nev:
tür.
nev-i befler:
insanlk.
Nil-i mübarek:
mübarek Nil Neh-
ri.
nükte:
herkesin anlayamad¤ in-
ce mana.
risalet:
peygamberlik.
Sahra-i Kebir:
Cezayir, Tunus ve
Libyann güneyinden Çat Çölü hi-
zasna kadar uzanan Afrikann en
büyük çölü.
seciye:
karakter.
sekene:
ikamet edenler, oturan-
lar.
sekene-i habise:
kötü ve pis sa-
kinler.
sevr:
öküz.
suret:
görünüfl.
tarik- kemalât:
olgunluklar yolu.
teflkil:
ortaya koyma.
vasta-i ziraat:
tarm aleti.
zebih:
bo¤azlama.
ziraat:
ekincilik tarm.
ahali:
halk.
bakar:
inek.
bakar:
s¤r.
bakarperest:
öküz ve ben-
zerlerini put yapp ona tap-
ma.
benîisrail:
srailo¤ullar, Yahu-
diler.
Cehennemnümun:
Cehen-
nem gibi.
Cennet-misal:
Cennet gibi.
cüzî hâdise:
küçük olay.
felâhat:
çiftçilik.
feyiz:
bereket, verimlilik.
hasse:
duyu.
Hazret-i Mûsa:
kendisine ki-
tap gönderilen peygamber-
lerden biri.
hisse:
pay.
Hz. Âdem:
bkz. fiahs Bilgileri,
Âdem (a.s.).
ibadet:
tapma.
icl:
buza¤.
ifham:
bildirme.
istidadat:
yetenekler.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istifade:
faydalanma.
kâinat:
yaratlmfl olan fleyle-
rin tamam.
kudsiye:
kutsal, kudsî.
kudsiyet:
kutsallk.
kumistan:
kumluk arazi.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve
suresinde saysz hikmet ve
faydalar bulunan Kurân.
Kurân-
Mucizülbeyan:
açklamalaryla akllar benze-
rini yapmaktan âciz brakan
Kurân- Kerîm.
kta:
ana kara.