Bak, hem öyle yüksek bir fizar- istimdatkârâne ve öy-
le tatl bir niyaz- istirhamkârâne ile istiyor, yalvaryor ki,
güya bütün mevcudata ve semavata ve Arfla iflittirip, vec-
de getirip, duasna Âmin, Allahümme âmin dedirtiyor.
Bak, hem öyle
Semî, Kerîm
bir
Kadîr
den, öyle
Basîr
,
Rahîm
bir
Alîm
den hacetini istiyor ki, bilmüflahede en
hafî bir zîhayatn en hafî bir hacetini, bir niyazn görür,
iflitir, kabul eder, merhamet eder. Çünkü, istedi¤inive-
lev lisan- hâl ile olsunverir ve öyle bir suret-i hakîmâ-
ne, basîrâne, rahîmânede verir ki, flüphe brakmaz, bu
terbiye ve tedbir, öyle bir
Semî
ve
Basîr
ve öyle bir
Ke-
rîm
ve
Rahîm
e hastr.
ON ÜÇÜNCÜ REfiHA
Acaba bütün efazl- benîâdemi arkasna alp, arz üs-
tünde durup, Arfl- Azama müteveccihen el kaldrp dua
eden flu fleref-i nev-i insan ve ferid-i kevnüzaman ve bi-
hakkn Fahr-i Kâinat ne istiyor?
Bak, dinle; saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor, lika is-
tiyor, Cennet istiyor. Hem, merâyâ-i mevcudatta ahkâ-
mn ve cemallerini gösteren bütün esma-i kudsiye-i lâ-
hiye ile beraber istiyor. Hatta, e¤er rahmet, inayet, hik-
met, adalet gibi, hesapsz o matlûbun esbab- mucibesi
olmasa idi, flu zatn tek duas, baharmzn icad kadar
kudretine hafif gelen flu Cennetin binasna sebebiyet ve-
recekti.
Evet, nasl ki onun risaleti flu dâr- imtihann açlmas-
na sebebiyet verdi; öyle de, onun ubudiyeti dahi, öteki
dârn açlmasna sebeptir. Acaba ehl-i akl ve tahkike
SÖZLER | 379
O
N
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
esbab- mucibe:
gerekçeler.
esma kudsiye-i lâhiye:
Allahn
mukaddes isimleri.
Fahr-i Kâinat:
kâinatn iftihar
tablosu olan Hz. Muhammed.
ferid-i kevnüzaman:
kâinatn ve
bütün zamanlarn benzersizi
olan, bir tanesi.
fizar- istimdatkârâne:
yardm
isteyerek inleyip yalvarmak.
hacet:
ihtiyaç.
hafî:
gizli.
hakîmâne:
hikmetle, hikmetlice.
has:
mahsus, özel.
hikmet:
lâhî maksatlar, gayeler.
icat:
yaratlfl.
inayet:
yardm, lütuf.
Kadîr:
her fleye gücü yeten, Al-
lah.
Kerîm:
çok cömert, çok âlicenap
ikram ve ihsan bol olan Allah.
kudret:
Allahn ezelî gücü.
lika:
kavuflma, Allaha ulaflma.
lisan- hâl:
hâl dili.
matlûp:
istenen.
merâyâ-i mevcudat:
üzerlerinde
Allahn isimlerinin tecelli edip gö-
ründü¤ü, varlk aynalar.
mevcudat:
var olanlar.
müteveccihen:
yönelerek.
niyaz:
dua.
niyaz- istirhamkârâne:
merha-
met isteyerek dua etmek.
Rahîm:
merhameti, ihsan sonsuz
Hz. Allah.
rahîmâne:
merhamet ederek
rahmet:
acma, flefkat gösterme,
merhamet etme.
risalet:
peygamberlik.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
semavat:
gökyüzü.
Semî:
her fleyi ifliten, Hz. Allah.
suret-i hakîmâne:
hikmetli bir
flekilde.
fleref-i nev-i insan:
insanl¤a fle-
ref veren.
tedvir:
çekip çevirme.
terbiye:
besleme, yetifltirme.
ubudiyet:
kulluk.
vecd:
coflku, lâhî aflkn insan bü-
tünüyle sarmas.
velev:
flayet, dahi.
zîhayat:
hayat sahibi.
adalet:
her fleye hakkn eflit-
çe verme.
ahkâm:
emirler, buyruklar.
Alîm:
her fleyi hakkyla bilen,
Allah.
arfl:
gö¤ün en yüksek kat.
Arfl- Azam:
yüceler yücesi
lâhî makam. Cenab- Hakkn
irade ve idaresinin tecelli etti-
¤i, göründü¤ü yer.
arz:
yer, yeryüzü.
Basîr:
her fleyi gören, Allah.
Basîrâne:
görerek.
beka:
ölümsüz bir hayat.
bihakkn:
tam bir liyakatle,
uygunlukta.
bilmüflahede:
görerek.
cemal:
güzellik.
dâr:
yer, dünya.
dâr- imtihan:
imtihan yeri.
efazl- benîâdem:
âdemo¤-
lunun faziletlileri, seçkinleri.
ehl-i akl ve tahkik:
ilim sa-
hipleri, slâm âlimleri.