Sözler - page 379

Bak, hem öyle yüksek bir fizar-› istimdatkârâne ve öy-
le tatl› bir niyaz-› istirhamkârâne ile istiyor, yalvar›yor ki,
güya bütün mevcudata ve semavata ve Arfla iflittirip, vec-
de getirip, duas›na “Âmin, Allahümme âmin” dedirtiyor.
Bak, hem öyle
Semî, Kerîm
bir
Kadîr’
den, öyle
Basîr
,
Rahîm
bir
Alîm’
den hacetini istiyor ki, bilmüflahede en
hafî bir zîhayat›n en hafî bir hacetini, bir niyaz›n› görür,
iflitir, kabul eder, merhamet eder. Çünkü, istedi¤ini—ve-
lev lisan-› hâl ile olsun—verir ve öyle bir suret-i hakîmâ-
ne, basîrâne, rahîmânede verir ki, flüphe b›rakmaz, bu
terbiye ve tedbir, öyle bir
Semî
ve
Basîr
ve öyle bir
Ke-
rîm
ve
Rahîm’
e hast›r.
ON ÜÇÜNCÜ REfiHA
Acaba bütün efaz›l-› benîâdemi arkas›na al›p, arz üs-
tünde durup, Arfl-› Azama müteveccihen el kald›r›p dua
eden flu fleref-i nev-i insan ve ferid-i kevnüzaman ve bi-
hakk›n Fahr-i Kâinat ne istiyor?
Bak, dinle; saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor, lika is-
tiyor, Cennet istiyor. Hem, merâyâ-i mevcudatta ahkâ-
m›n› ve cemallerini gösteren bütün esma-i kudsiye-i ‹lâ-
hiye ile beraber istiyor. Hatta, e¤er rahmet, inayet, hik-
met, adalet gibi, hesaps›z o matlûbun esbab-› mucibesi
olmasa idi, flu zat›n tek duas›, bahar›m›z›n icad› kadar
kudretine hafif gelen flu Cennetin binas›na sebebiyet ve-
recekti.
Evet, nas›l ki onun risaleti flu dâr-› imtihan›n aç›lmas›-
na sebebiyet verdi; öyle de, onun ubudiyeti dahi, öteki
dâr›n aç›lmas›na sebeptir. Acaba ehl-i ak›l ve tahkike
SÖZLER | 379
O
N
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
esbab-› mucibe:
gerekçeler.
esma kudsiye-i ‹lâhiye:
Allah’›n
mukaddes isimleri.
Fahr-i Kâinat:
kâinat›n iftihar
tablosu olan Hz. Muhammed.
ferid-i kevnüzaman:
kâinat›n ve
bütün zamanlar›n benzersizi
olan, bir tanesi.
fizar-› istimdatkârâne:
yard›m
isteyerek inleyip yalvarmak.
hacet:
ihtiyaç.
hafî:
gizli.
hakîmâne:
hikmetle, hikmetlice.
has:
mahsus, özel.
hikmet:
‹lâhî maksatlar, gayeler.
icat:
yarat›l›fl.
inayet:
yard›m, lütuf.
Kadîr:
her fleye gücü yeten, Al-
lah.
Kerîm:
çok cömert, çok âlicenap
ikram ve ihsan› bol olan Allah.
kudret:
Allah’›n ezelî gücü.
lika:
kavuflma, Allah’a ulaflma.
lisan-› hâl:
hâl dili.
matlûp:
istenen.
merâyâ-i mevcudat:
üzerlerinde
Allah’›n isimlerinin tecelli edip gö-
ründü¤ü, varl›k aynalar›.
mevcudat:
var olanlar.
müteveccihen:
yönelerek.
niyaz:
dua.
niyaz-› istirhamkârâne:
merha-
met isteyerek dua etmek.
Rahîm:
merhameti, ihsan› sonsuz
Hz. Allah.
rahîmâne:
merhamet ederek
rahmet:
ac›ma, flefkat gösterme,
merhamet etme.
risalet:
peygamberlik.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
semavat:
gökyüzü.
Semî:
her fleyi ifliten, Hz. Allah.
suret-i hakîmâne:
hikmetli bir
flekilde.
fleref-i nev-i insan:
insanl›¤a fle-
ref veren.
tedvir:
çekip çevirme.
terbiye:
besleme, yetifltirme.
ubudiyet:
kulluk.
vecd:
coflku, ‹lâhî aflk›n insan› bü-
tünüyle sarmas›.
velev:
flayet, dahi.
zîhayat:
hayat sahibi.
adalet:
her fleye hakk›n› eflit-
çe verme.
ahkâm:
emirler, buyruklar.
Alîm:
her fleyi hakk›yla bilen,
Allah.
arfl:
gö¤ün en yüksek kat›.
Arfl-› Azam:
yüceler yücesi
‹lâhî makam. Cenab-› Hakk›n
irade ve idaresinin tecelli etti-
¤i, göründü¤ü yer.
arz:
yer, yeryüzü.
Basîr:
her fleyi gören, Allah.
Basîrâne:
görerek.
beka:
ölümsüz bir hayat.
bihakk›n:
tam bir liyakatle,
uygunlukta.
bilmüflahede:
görerek.
cemal:
güzellik.
dâr:
yer, dünya.
dâr-› imtihan:
imtihan yeri.
efaz›l-› benîâdem:
âdemo¤-
lunun faziletlileri, seçkinleri.
ehl-i ak›l ve tahkik:
ilim sa-
hipleri, ‹slâm âlimleri.
1...,369,370,371,372,373,374,375,376,377,378 380,381,382,383,384,385,386,387,388,389,...1482
Powered by FlippingBook