enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzaki-
ri; bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya taravettar
semereleri bir flecere-i nuraniyedir ki, her bir davas›n›,
mu’cizatlar›na istinat eden bütün enbiya ve kerametleri-
ne itimat eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.
Zira, o
1
*G s
’ p
G n
¬ '
d p
G
n
B’
der, dava eder. Bütün sa¤ ve sol, yani
mazi ve müstakbel taraflar›nda saf tutan o nuranî za-
kirler, ayn› kelimeyi tekrar ederek, icma ile manen
2
n
âr
? n
£n
f u
? n
r
?Ép
H n
h n
âr
b n
ó° n
U
derler.
Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesaps›z imzalarla
teyit edilen bir müddeaya parmak kar›flt›rs›n.
‹K‹NC‹ REfiHA
O nuranî bürhan-› tevhit, nas›l ki iki cenah›n icma ve
tevatürüyle teyit ediliyor; öyle de, Tevrat ve ‹ncil gibi kü-
tüb-ü semaviyenin
(HAfi‹YE)
yüzler iflarat› ve irhasat›n bin-
ler rumuzat› ve hatiflerin meflhur beflarat› ve kâhinlerin
mütevatir flehadat› ve fiakk-› Kamer gibi binler mu’ciza-
t›n›n delâlât› ve fleriat›n hakkaniyeti ile teyit ve tasdik et-
tikleri gibi, zat›nda gayet kemaldeki ahlâk-› hamidesi ve
vazifesinde nihayet hüsnündeki secaya-i galiyesi ve ke-
mal-i emniyeti ve kuvvet-i iman›n› ve gayet itminan›n› ve
nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvas›, fevkalâde
SÖZLER | 371
O
N
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
halka-i zikir:
zikir halkas›.
hafliye:
dipnot.
hatif:
gaipten haber veren me-
lek.
hayattar:
canl›, dipdiri.
hüsün:
güzellik.
icma:
fikir birli¤i, söz birli¤i.
icma:
fikir birli¤i.
irhasat:
Hz. Muhammed’in pey-
gamberli¤inden evvel meydana
gelen harika hâller, olaylar.
istinat:
dayanma.
iflarat:
iflaretler.
itimat:
güvenme.
itminan:
emin olma, güvenme.
kâhin:
gelecekten haber verdi¤i-
ni iddia eden kimse, falc›, med-
yum.
kemal:
olgunluk.
kemal-i emniyet:
tam bir güven
içinde olma.
keramet:
Allah’›n dostlar›na ik-
ram etti¤i güzel hâller.
kuvvet-i iman:
iman kuvveti.
kütüb-ü semaviye:
vahye daya-
nan kutsal kitaplar.
mazi:
geçmifl zaman.
mu’cizat:
mu’cizeler, harika olay-
lar, ola¤anüstü fleyler.
müddea:
iddia eden.
mürekkep:
bir araya gelmifl,
oluflmufl.
müstakbel:
gelecek zaman.
mütevatir flehadat:
do¤rulu¤u
kesin olan flahitlikler.
nihayet hüsün:
sonsuz güzellik.
nihayet vüsuk:
inand›¤› fleye
sonsuz ba¤l›l›k, sadakat.
nuranî:
parlak, ayd›n.
reflha:
s›z›nt›, damla.
rumuzat:
rumuzlar, iflaretler.
secaya-i galiye:
çok k›ymetli
özellikler.
serzakir:
zikredenlerin bafl›.
seyyid:
efendi, rehber, ileri gelen.
flakk-› kamer:
ay›n ikiye bölün-
mesi.
flecere-i nuraniye:
nurlu a¤aç.
fleriat:
‹slâmiyet.
tahrif:
de¤iflim, bozma.
taravettar semere:
taze, turfan-
da meyve.
tasdik:
do¤rulama.
tasrihat:
düzeltme.
tevatür:
yalanda ittifak etmeleri
aklen imkâns›z olan birçok kifli
taraf›ndan nakledilen kesin bilgi.
teyit:
kuvvet verme, destekleme,
pekifltirme.
vazife:
görev.
vehim:
yanl›fl ve esass›z düflünce.
vüsuk:
ba¤, rab›ta.
zakir:
çok dua eden, zikreden.
zat›nda:
flahs›nda.
zira:
çünkü.
ahlâk-› hamide:
övülmüfl ah-
lâk.
beflarat:
müjdeler.
bürhan-› tevhit:
Allah’›n birli-
¤inin delili.
cenah:
taraf, kanat.
dava etmek:
inanc›n› ilân et-
mek.
dava:
ideal, iddia.
delâlât:
deliller, iflaretler.
enbiya:
peygamberler, nebî-
ler.
enbiya:
peygamberler.
evliya:
erenler, Allah dostlar›,
kullukta örnek insanlar.
fevkalâde takva:
Allah’›n
emirlerini tutup yasaklar›n-
dan kaç›nmada, herkesten
üstün olmak.
fevkalâde:
ola¤anüstü, nor-
malin üzerinde.
gayet:
çok fazla, oldukça, son
derece.
gayet itminan:
inanc›na son-
suz güvenmek.
gayet kemalde:
son derece
mükemmel.
had:
güç, kuvvet.
hakkaniyet:
bir fleyin do¤ru-
lu¤u.
1.
Allah’tan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Saffat Suresi: 35; Muhammed Suresi: 19.)
2.
Do¤ru dedin ve söyledi¤in hakt›r.
HAfi‹YE:
Hüseyin-i Cisrî
Risale-i Hamidiye
’sinde yüz on dört iflarat› o ki-
taplardan ç›karm›flt›r. Tahriften sonra bu kadar bulunsa, elbette daha ev-
vel çok tasrihat varm›fl.