çünkü herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteel-
lim oldu¤undan en evvel senin eline verildi.
(HAfi‹YE)
‹K‹NC‹ NOKTA
1
o
¬n
? n
? n
N m
A r
?n
°T s
? o
c
n
ø° n
ù r
Mn
G
ayetinin bir s›rr›n› izah eder.
fiöyle ki:
Her fleyde, hatta en çirkin görünen fleylerde, hakikî
bir hüsün ciheti vard›r. Evet, kâinattaki her fley, her hâ-
dise, ya bizzat güzeldir, ona hüsnübizzat denilir; veya ne-
ticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsnübilgayr denilir. Bir
k›s›m hâdiseler var ki, zahiri çirkin, müflevvefltir. Fakat o
zahirî perde alt›nda gayet parlak güzellikler ve intizamlar
var. Ezcümle:
Bahar mevsiminde f›rt›nal› ya¤mur, çamurlu toprak
perdesi alt›nda, nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam ne-
batat›n tebessümleri saklanm›fl. Ve güz mevsiminin haflin
tahribat›, hazin firak perdeleri arkas›nda, tecelliyat-› Ce-
lâliye-i Sübhaniyenin mazhar› olan k›fl hâdiselerinin taz-
yikinden ve tazibinden muhafaza etmek için, nazdar çi-
çeklerin dostlar› olan nazenin hayvanc›klar› vazife-i ha-
yattan terhis etmekle beraber, o k›fl perdesi alt›nda naze-
nin, taze, güzel bir bahara yer ihzar etmektir. F›rt›na,
zelzele, veba gibi hâdiselerin perdeleri alt›nda gizlenen
pek çok manevî çiçeklerin inkiflaf› vard›r. Tohumlar gibi
SÖZLER | 365
O
N
S
EK‹Z‹NC‹
S
ÖZ
haflin:
sert, y›k›c›, üzücü olan.
hafliye:
dipnot.
hüsnübilgayr:
dolay›s›yla, netice-
leri bak›m›ndan güzel olan.
hüsnübizzat:
zat›nda, flahs›nda
güzel olan.
hüsün:
güzellik.
ihzar etmek:
haz›rlamak.
ilzam:
susturma, haddini bildir-
me.
inkiflaf:
aç›l›p belirme, ortaya ç›k-
ma.
intizam:
düzgün, ölçülü, dengeli.
›skat:
cevap veremez hale düflür-
me.
kâinat:
yarat›lan bütün varl›klar.
manevî:
maddî olmayan, sonucu
ve anlam›yla Allah’›n r›zas›na ba-
kan.
mazhar:
bir fleyin ç›k›fl noktas›,
göründü¤ü yer.
muhafaza:
korumak.
muntazam:
düzenli, intizaml›.
müflis:
iflâs etmifl, muhtaç duru-
ma düflmüfl.
münazara:
tart›flma.
müflevvefl:
karmakar›fl›k.
müteellim:
ac›, ›zt›rap çeken,
üzüntülü.
nazdar:
nazl›.
nazenin:
nazik, incelikli.
nebatat:
bitkiler.
nefis:
insana devaml› kötülü¤ü
emreden nefsi.
netice:
sonuç.
nihayetsiz:
say›s›z, sonsuz.
s›r:
giz, gizem, gizli fley.
tahribat:
y›k›mlar.
tazip:
azap, s›k›nt› verme.
tazyik:
s›k›flt›rmak, zorlamak,
bask›.
tecelliyat-› Celâliye-i Sübhaniye:
yüce Allah’›n icraat ve ifllerinin
büyük ve kusursuz tecellileri.
terhis:
görev bitimi.
vazife-i hayat:
hayat vazifesi.
veba:
bulafl›c› hastal›k.
zahiri:
d›fl görünüfl.
zelzele:
depreflme, deprem.
ziyade:
en çok, fazlaca.
ayet:
Kur’ân-› Kerîm’in her bir
cümlesi.
bârekâllah:
Allah mübarek
etsin.
cihet:
taraf, yön.
derece:
aflama, seviye.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak; örne¤in; numune olarak.
firak:
ayr›l›klar.
gayet:
pek çok.
güz mevsimi:
son bahar.
hâdise:
olan, meydana gelen,
olay.
hakikaten:
do¤rusu, gerçek-
ten.
1.
O her fleyi en güzel flekilde yaratt›. (Secde Suresi: 7.)
HAfi‹YE:
Hakikaten, ben de bu münazarada Yeni Said nefsini bu dere-
ce ilzam ve iskât etmesini çok be¤endim ve “Bin bârekâllah” dedim.