‹flte, menba-› edep olan Kur’ân-› Hakîm’in baz› tabira-
t› bu yüzler ve perdelere göredir. Nas›l ki bize görünen
çirkin mahlûklar›n ve hâdiselerin zahirî yüzleri alt›nda ga-
yet güzel ve hikmetli sanat ve hilkatine bakan güzel yüz-
ler var ki, Sâniine bakar; ve çok güzel perdeler var ki,
hikmetleri saklar; ve pek çok zahirî intizams›zl›klar ve ka-
r›fl›kl›klar var ki, pek muntazam bir kitabet-i kudsiyedir.
ÜÇÜNCÜ NOKTA
1
*G o
ºo
µ r
Ñp
Ñ r
ëo
j /
ʃo
©p
Ñs
JÉn
a %G n
¿ƒ t
Ñp
ëo
J r
º o
àr
æo
c r
¿ p
G r
?o
b
Madem kâinatta hüsnüsanat, bilmüflahede vard›r ve
kat’îdir; elbette, risalet-i Ahmediye (a.s.m.) fluhut derece-
sinde bir kat’iyetle sübutu lâz›m gelir. Zira, flu güzel mas-
nuattaki hüsnüsanat ve ziynet-i suret gösteriyor ki, onla-
r›n Sanatkâr›nda ehemmiyetli bir irade-i tahsin ve kuv-
vetli bir taleb-i tezyin vard›r. Ve flu irade ve talep ise, o
Sâni’de ulvî bir muhabbet ve masnular›nda izhar etti¤i
kemalât-› sanat›na karfl› kudsî bir ra¤bet var oldu¤unu
gösteriyor. Ve flu muhabbet ve ra¤bet ise, masnuat için-
de en münevver ve mükemmel fert olan insana daha zi-
yade müteveccih olup temerküz etmek ister.
‹nsan ise, flecere-i hilkatin zîfluur meyvesidir. Meyve
ise, en cemiyetli ve en uzak ve en ziyade nazar› âmm ve
fluuru küllî bir cüz’îdir. Nazar› âmm ve fluuru küllî zat ise,
o Sanatkâr-› Zülcemal’e muhatap olup görüflen ve küllî
fluurunu ve âmm nazar›n› tamamen Sâniinin perestiflli¤i-
ne ve sanat›n›n istihsan›na ve nimetinin flükrüne sarf
eden en yüksek, en parlak bir fert olabilir.
SÖZLER | 367
O
N
S
EK‹Z‹NC‹
S
ÖZ
hilkat:
yarat›l›fl.
hüsnüsanat:
sanat güzelli¤i.
intizam:
düzgünlük, ölçülü.
irade:
dileme, karar.
irade-i tahsin:
güzel yapma dü-
flüncesi, iste¤i, karar›.
istihsan:
be¤enme, güzelli¤ini
kabul etme.
izhar etme:
gösterme, ortaya
ç›karma.
kâinat:
bütün varl›klar, evren.
kat’î:
kesin.
kemalât-› sanat:
sanat mükem-
mellikleri.
kitabet-i kudsiye:
kudsî, ‹lâhî ya-
z›lar, eserler.
kudsî:
aflk›n, duru, tertemiz.
Kur’ân-› Hakîm:
hikmetli Kur’ân.
küllî fluur:
bütün her fleyi düflü-
nebilen ak›l.
madem:
böylece, de¤il mi ki?
mahlûk:
yarat›k, varl›k.
masnu:
sanatl› estetik ölçülerle
yap›lan fley, eflya.
masnuat:
sanatl› eserler, varl›k-
lar.
menba-› edep:
ahlâk, edep kay-
na¤›.
muhabbet:
sevgi, flefkat, ilgi.
muntazam:
düzenli.
münevver:
nurlu, p›r›l p›r›l, ayd›n.
müteveccih:
yönelmifl, yönelik.
nazar› âmm:
bütünü, geneli kav-
rayabilen bak›fl.
nimet:
lütfedilen ikramlar, ba¤›fl-
lar, sahip olunan her fley.
perestifl:
tapma, severek ba¤lan-
ma.
ra¤bet:
ilgi, alâka.
risalet-i Ahmediye:
Hz. Muham-
med’in peygamberli¤i.
Sanatkâr-› Zülcemal:
ola¤anüstü
güzelli¤ini icraat›nda da gösteren
yüce sanatkâr, Allah.
Sâni:
sanatl›, estetik ölçülerle gü-
zel yapan yüce yaratan, Allah.
sarf etmek:
harcamak.
sübut:
sabit olma, kesinlik.
flecere-i hilkat:
yarat›l›fl a¤ac›.
fluhut:
görme, flahit olma.
fluur-u küllî:
fluuru, akl› geneli içi-
ne alan.
flükür:
bütün nimetlere karfl›l›k,
teflekkür etmek, Allah’tan raz› ol-
du¤unu düflünmek, göstermek.
tabirat:
ifadeler, tabirler.
taleb-i tezyin:
her fleyi harika,
süslü yapma iste¤i.
talep:
istek.
temerküz:
merkeze odaklanma,
yo¤unlaflma.
ulvî:
çok yüksek, yüce.
zahiri:
d›fl görünüfl, aflikâr olan.
zira:
çünkü.
zîfluur:
ak›l, fluur, sahibi.
ziyade:
fazlaca.
ziynet-i suret:
flekil, biçim ve
tarzdaki süslülük.
âmm nazar:
kavray›fl› geneli
içine alan görüfl.
bilmüflahede:
görüldü¤ü
üzere, görerek.
cemiyetli:
kendisinde bir çok
özelli¤in topland›¤›, insan.
cüz:
küçük parça.
daire-i rububiyet:
idare ve
terbiye edicilik dairesi.
derece:
mertebe, aflama.
ehemmiyet:
önem.
fert:
kifli, tek cins, bir flah›s.
hâdise:
olay.
hikmetli sanat:
üstün bir bil-
gi ile yap›lan, faydal› sanat.
1.
[De ki:] E¤er Allah’› seviyorsan›z bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Âl-i ‹mran Suresi: 31.)