neflvünemasz kalan birçok istidat çekirdekleri, zahiri çir-
kin görünen hâdiseler yüzünden sümbüllenip güzelleflir.
Güya umum inklâplar ve küllî tahavvüller birer manevî
ya¤murdur.
Fakat insan, hem zahirperest, hem hodgâm oldu¤un-
dan, zahire bakp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlk cihe-
tiyle, yalnz kendine bakan netice ile muhakeme ederek
fler oldu¤una hükmeder. Hâlbuki, eflyann insana ait ga-
yesi bir ise, Sâniinin esmasna ait binlerdir. Meselâ, kud-
ret-i fâtrann büyük mucizelerinden olan dikenli otlar
ve a¤açlar muzr, manasz telâkki eder. Hâlbuki onlar,
otlarn ve a¤açlarn mücehhez kahramanlardrlar. Mese-
lâ, atmaca kuflu serçelere tasliti, zahiren rahmete uygun
gelmez. Hâlbuki serçe kuflunun istidad, o taslit ile inki-
flaf eder. Meselâ, kar pek bâridâne ve tatsz telâkki
ederler. Hâlbuki, o bârid, tatsz perdesi altnda o kadar
hararetli gayeler ve öyle fleker gibi tatl neticeler vardr
ki, tarif edilmez.
Hem insan, hodgâmlk ve zahirperestli¤iyle beraber,
her fleyi kendine bakan yüzüyle muhakeme etti¤inden,
pek çok mahz- edebî olan fleyleri, hilâf- edep zanneder.
Meselâ, alet-i tenasül-ü insan, insan nazarnda bahsi ha-
caletaverdir. Fakat flu perde-i hacalet, insana bakan yüz-
dedir. Yoksa, hilkate, sanata ve gayat- ftrata bakan yüz-
ler öyle perdelerdir ki, hikmet nazaryla baklsa ayn-
edeptir, hacalet ona hiç temas etmez.
alet-i tenasül:
üreme organ.
ayn- edep:
terbiyenin tâ kendisi.
bahis:
anlatma, söz etme.
bârid:
so¤uk.
bâridâne:
so¤ukça.
cihet:
yön, taraf.
gayat- ftrat:
yaratlfl gayeleri.
gaye:
amaç, maksat.
güya:
sanki, âdeta.
hacalet:
ar, utanma, sklma.
hacaletaver:
utanç verici.
hâdise:
olmufl, olay.
hararet:
s, scaklk.
hikmet:
yaratlfltaki lâhî gaye.
hilâf- edep:
edebe, terbiyeye zt.
hilkat:
yaratlfl.
hodgâm:
yalnz kendini düflünen.
hodgâmlk:
kendini düflünmek,
bencillik.
hükmetmek:
de¤erlendirmek,
karar vermek.
inklâp:
de¤iflme, baflkalaflma.
inkiflaf:
belirme, ortaya çkma.
istidat:
yetenek, kabiliyet.
kudret-i fâtra:
yaratc güç.
küllî tahavvül:
genel de¤ifliklik-
ler, baflkalaflmalar.
mahz- edebî:
edebin, kendisi,
tamamen ahlâkî.
mana:
anlam.
manevî:
maddî olmayan, sonucu
ve anlamyla Allahn rzasna ba-
kan.
mucize:
insan âciz brakan, ola-
¤anüstü hâller.
muhakeme:
de¤erlendirme,
karar verme.
muzr:
zararl.
mücehhez:
donatlmfl.
nazar:
bakfl, görüfl, bakfl aç-
s.
neflvünema:
geliflme, açlma.
perde-i hacalet:
ar perdesi,
utanma perdesi.
rahmet:
acma, flefkat etme,
ba¤fl olan lâhî koruyuculuk.
Sâniin esmas:
yapan, yarat-
c olan Allahn isimleri.
sümbül:
filiz verme, çiçek.
fler:
fena, kötü.
taslit:
musallat etme, musal-
lat olma, saldrma.
telâkki:
kabul etme, algla-
ma.
umum:
bütün, genel.
zahiren:
difl görünüflü ile.
zahiri:
dfl görünüfl, aflikâr.
zahirperest:
dfl görünüfle ba-
kp aldanan.
366 | SÖZLER
O
N
S
EKZNC
S
ÖZ