‹flte flu hâdise-i cüz’iye ile bir düstur-u küllîyi, her vakit,
hem herkese gayet lüzumlu bir ders-i hikmet oldu¤unu
ulvî bir i’caz ile beyan eder.
Buna k›yasen bil ki, Kur’ân-› Hakîm’de baz› hâdisat-›
tarihiye suretinde zikredilen cüz’î hâdiseler, küllî düstur-
lar›n uçlar›d›r. Hatta çok surelerde zikir ve tekrar edilen
k›ssa-i Mûsa’n›n yedi cümlelerine misal olarak Lema-
at’ta, ‹’caz-› Kur’ân Risalesinde o cüz’î cümlelerin her bir
cüz’ünün nas›l mühim bir düstur-u küllîyi tazammun etti-
¤ini beyan etmifliz. ‹stersen o risaleye müracaat et.
ÜÇÜNCÜ NÜKTE
s
¿ p
Gn
h k
In
ƒ° r
ùn
b t
ón
°Tn
G r
hn
G p
In
QÉn
é p
ër
dÉn
c n
»p
¡n
a n
? p
d
n
P p
ór
©n
H r
øp
e r
ºo
µ o
Hƒ o
?o
b r
ân
°ùn
b s
º o
K
o
¬r
æ p
e o
êo
ôr
în
«n
a o
?s
?s
°ûn
j n
Én
Ÿ Én
¡r
æp
e s
¿p
Gn
h o
QÉn
¡r
fn
’r
G o
¬r
æ p
e o
ô s
én
Øn
àn
j n
Én
Ÿ p
In
QÉn
é p
?r
G n
øp
e
1
@
n
¿ƒ o
? n
ª r
©n
J É s
ªn
Y m
?p
aÉn
¨p
H *G Én
en
h $G p
án
«r
°ûn
N r
øp
e o
§p
Ñr
¡n
j n
Én
Ÿ Én
¡r
æ p
e s
¿ p
G n
h o
A n
BÉŸr
G
fiu ayeti okurken, müvesvis dedi ki: “Herkese malûm
ve adî olan tafllar›n flu f›trî baz› hâlât-› tabiiyesini, en mü-
him ve büyük meseleler suretinde bahis ve beyanda ne
mana var, ne münasebet var, ne ihtiyaç var?”
fiu vesveseye karfl› feyz-i Kur’ân’dan flöyle bir nükte il-
ham edildi:
Evet, münasebet var ve ihtiyaç var. Hem o derece bü-
yük bir münasebet ve ehemmiyetli bir mana ve o derece
muazzam ve lüzumlu bir hakikat var ki, ancak Kur’ân’›n
icaz-› mu’cizi ve lütf-u irflad›yla bir derece basitlefltirilmifl
beyan:
anlatma.
cüz:
parça.
cüz’î hâdise:
küçük olay.
cüz’î:
teferruat, küçük.
ders-i hikmet:
hikmet dersi.
düstur:
kanun.
düstur-u küllî:
büyük ve genel
prensip.
ehemmiyet:
önem.
feyz-i Kur’ân:
Kur’ân’›n verdi¤i il-
ham, bereket ve ilim bollu¤u.
f›trî:
tabiî.
hâdisat-› tarihiye:
tarihî olaylar.
hâdise-i cüz’iye:
küçük ve basit
olay.
hakikat:
gerçek.
hâlât-› tabiiye:
tabiî hâller.
i’caz:
mu’cize.
i’caz-› Kur’ân:
Kur’ân’›n mu’cizeli-
¤i.
icaz-› mu’ciz:
mu’cizeli bir flekilde
az sözle çok mana ifade etmek.
Kur’ân:
Allah taraf›ndan vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indiril-
mifl, semavî kitaplar›n sonuncu-
su.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
küllî:
genel.
k›ssa-i Mûsa:
Hz. Mûsa’n›n bafl›n-
dan geçen mühim hâdiselerin an-
lat›ld›¤› k›ssa.
k›yasen:
karfl›laflt›rarak, oranla.
lütf-u irflat:
do¤ru yola erifltirme
nimeti.
malûm:
bilinen.
mesele:
düflünülüp halledilecek
ifl ve husus.
muazzam:
çok büyük önem.
münasebet:
alâka.
müracaat:
baflvurma.
müvesvis:
vesveseli.
nükte:
herkesin anlayamad›¤› in-
ce mana.
risale:
belli bir konuda yaz›lm›fl
küçük kitap, broflür.
sure:
Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›
114 bölümden her biri.
suret:
görünüm.
tazammun:
kapsama, içine
alma.
ulvî:
yüce.
vesvese:
kalbe gelen as›ls›z
kötü ve sinsi düflünce.
zikir:
bildirilme.
1.
Sonra, bütün bunlar›n ard›ndan kalbiniz yine kat›laflt›. Sanki tafl kisildi, hatta tafltan da ka-
t›laflt›. Çünkü öyle tafllar vard›r, ba¤r›ndan nehirler ça¤lar. Öyleleri var ki, yar›l›r da aralar›ndan
sular akar. Öyleleri var ki, Allah’›n korkusundan parçalan›p afla¤›lara yuvarlan›r. Allah ise sizin
yapt›klar›n›zdan asla habersiz de¤ildir. (Bakara Suresi: 74.)
390 | SÖZLER
Y
‹RM‹NC‹
S
ÖZ