Sonra, flu kâinat›n yüzlerinde de¤iflen mevcudat âyi-
nelerinde, cemal ve celâl ve kemal ve kibriyas›n›n izhar›-
na karfl›,
1
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
deyip, tazim içinde bir aczle rükûa gi-
dip, mahviyet içinde bir muhabbet ve hayretle secde
edip, mukabele ettiler.
Sonra o Ganî-i Mutlak’›n servetinin çoklu¤unu ve
rahmetinin geniflli¤ini göstermesine karfl›, fakr ve ha-
cetlerini izhar edip, dua edip, istemekle mukabele edip,
2
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h
dediler.
Sonra, o Sâni-i Zülcelâl’in kendi sanat›n›n lâtiflerini,
harikalar›n›, antikalar›n›, sergilerle teflhirgâh-› enâmda
neflrine karfl›
3
*G n
ABÉ°n
TÉn
e
deyip takdir ederek, “Ne güzel
yap›lm›fl” deyip istihsan ederek,
4
*G n
?n
QÉn
H
deyip müflahe-
de etmek,
5
És
æn
e'
G
deyip flahadet etmek, “Geliniz, bak›n›z
—hayran olarak—
6
r
ìn
Ón
Ø r
dG n
¤n
Y s
?n
M
” deyip, herkesi flahit
tutmakla mukabele ettiler. Hem, o Sultan-› Ezel ve Ebed,
kâinat›n aktâr›nda kendi rububiyetinin saltanat›n› ilân›na
ve vahdaniyetinin izhar›na karfl› tevhit ve tasdik edip,
7
Én
ær
© n
Wn
Gn
h Én
æ r
©p
ªn
°S
diyerek, itaat ve ink›yat ile mukabele ettiler.
Sonra, o Rabbülâlemîn’in ulûhiyetinin izhar›na karfl›,
zaaf içinde aczlerini, ihtiyaç içinde fakrlar›n› ilândan iba-
ret olan ubudiyet ile ve ubudiyetin hulâsas› olan namaz
ile mukabele ettiler.
acz:
zay›fl›k, güçsüzlük.
aktâr:
her taraf.
antika:
de¤erli eflya.
âyine:
ayna.
celâl:
azamet, ululuk. Allah’›n gü-
zel isimlerinden biri.
cemal:
güzellik.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man.
fakr:
fakirlik.
Ganî-i Mutlak:
sonsuz ve s›n›rs›z
zenginlik sahibi ve hiç bir fleye ih-
tiyac› olmayan Allah.
hacet:
ihtiyaç.
hamd:
methetme, övme.
harika:
ola¤anüstü vas›flar.
hayran:
hayrette kalan, çok tak-
dir eden.
hayret:
flaflk›nl›k.
hulâsa:
özet, öz, netice.
ibaret:
bir fleyin ayn›s› olan, bafl-
kas› olmayan.
ihtiyaç:
gereksinim.
ilân:
duyurma, aç›klama.
ink›yat:
ba¤lanma.
istihsan:
güzel bulma.
itaat:
boyun e¤me.
izhar:
a盤a vurma.
kâinat:
varl›klar, bütün âlem.
kemal:
mükemmellik.
kibriya:
azamet, büyüklük.
kusur:
eksiklik.
lâtif:
hofl, güzel.
lâtife:
ince, hofl..
mahviyet:
alçak gönüllülük.
mevcudat:
var olan her fley.
muhabbet:
sevgi, dostluk.
mukabele:
karfl›l›k verme.
mukabil:
karfl›l›k verme.
münezzeh:
temiz, pak, tenzih
edilmifl.
müflahede:
gözlemlemek.
neflir:
yayma, serpme.
Rabbülâlemîn:
bütün âlemleri
terbiye ve idare eden, Rab.
rahmet:
merhamet etme, flefkat
gösterme.
rububiyet:
Allah’›n kâinat› her
fleyi ile terbiye ve idare eden
malikiyet ve egemenli¤i.
rükû:
namazda e¤ilme.
sanat:
ustal›k.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
olan ve her fleyi güzel bir sanatla
yaratan Allah.
secde etmek:
aln›n› yere koy-
mak.
servet:
zenginlik.
s›fat:
nitelik, vas›f.
Sultan-› Ezel:
kâinat›n sultan› ve
sahibi olan Allah.
flahadet:
flahit olma, tan›kl›k.
flahit:
tan›k.
takdir:
de¤er verme, ölçme.
tasdik:
onay.
tazim:
sayg›, hürmet.
tenzih:
eksiklikten yüce tut-
ma, uzak tutma.
teflhirgâh-› enâm:
yarat›lm›fl-
lar›n sergi yeri.
tevhit:
Allah’› bir olarak bil-
mek inanmak.
ubudiyet:
kulluk.
ulûhiyet:
ilâhl›k.
vahdaniyet:
Allah’›n birli¤i ve
varl›¤›.
zaaf:
zay›fl›k.
1.
Allah en büyüktür ve en yücedir.
2.
Ancak Senden yard›m isteriz. (Fatiha Suresi: 5.)
3.
Allah dilemifl, ne güzel yaratm›fl!
4.
Allah dilemifl, ne mübarek yaratm›fl!
5.
‹nand›k, tasdik ettik.
6.
Kurtulufla gelin.
7.
‹flittik ve itaat ettik. (Bakara Suresi: 285; Nisâ Suresi: 46; Maide Suresi: 7; Nur Suresi: 51)
206 | SÖZLER
O
N
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ