edepli misafirlere münasip ve öyle yüksek bir kasra fla-
yan bir surette ikram etti. Daimî, onlar saadetlendirdi.
k i nc i gü r uh
ise, akllar bozulmufl, kalpleri sönmüfl
olduklarndan, saraya girdikleri vakit, nefislerine ma¤lûp
olup lezzetli taamlardan baflka hiçbir fleye iltifat etmedi-
ler; bütün o mehasinden gözlerini kapadlar ve o üstadn
irfladatndan ve flakirtlerinin ikazatndan kulaklarn tka-
dlar. Hayvan gibi yiyerek uykuya daldlar; içilmeyen, fa-
kat baz fleyler için ihzar edilen iksirlerden içtiler, sarhofl
olup, öyle ba¤rdlar, karfltrdlar, seyirci misafirleri çok
rahatsz ettiler, sâni-i zîflann düsturlarna karfl edepsiz-
likte bulundular. Saray sahibinin askerleri de onlar tu-
tup, öyle edepsizlere lâyk bir hapse attlar.
Ey benimle bu hikâyeyi dinleyen arkadafl! Elbette an-
ladn ki, o hâkim-i zîflan, bu kasr, flu mezkûr maksatlar
için bina etmifltir. fiu maksatlarn husulü ise iki fleye mü-
tevakkftr.
Birisi
: fiu gördü¤ümüz ve nutkunu iflitti¤imiz üstadn
vücududur. Çünkü, o bulunmazsa, bütün maksatlar bey-
hude olur. Çünkü, anlafllmaz bir kitap, muallimsiz olsa,
manasz bir kâ¤ttan ibaret kalr.
kincisi
: Ahali o üstadn sözünü kabul edip, dinleme-
sidir. Demek, vücud-u üstat, vücud-u kasrn dâîsidir ve
ahalinin istima, kasrn bekasna sebeptir. Öyle ise, de-
nilebilir ki, e¤er flu üstat olmasayd, o melik-i zîflan, flu
kasr bina etmezdi. Hem, yine denilebilir ki, o üstadn
SÖZLER | 201
O
N
B
RNC
S
ÖZ
kasr:
köflk, saray.
ma¤lûp:
yenilgi.
maksat:
gaye, istenilen fley.
mehasin:
güzellikler.
melik-i zîflan:
flanl padiflah.
mezkûr:
ad geçen.
misafir:
geçici oturan, konuk.
muallim:
ö¤retmen.
münasip:
uygun.
mütevakkf:
ba¤l.
nefis:
kendi, kötülü¤e sevk eden
duygu.
nutuk:
konuflma.
saadet:
mutluluk.
sâni-i zîflan:
flan yüce sanatkâr.
suret:
biçim.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flayan:
yakflr, lâyk.
taam:
yemek.
üstat:
ö¤reten, tarif eden, danfl-
lan, uzman, Hazret-i Peygamber.
vücud-u kasr:
sarayn varl¤.
vücud-u üstat:
ö¤reticinin varl-
¤.
vücudu:
varl¤.
ahali:
halk.
beka:
devamllk, kalclk.
beyhude:
bofl.
bina etmek:
infla etmek, kur-
mak, yapmak.
dâî:
sebep olan.
daimî:
sürekli.
düstur:
kural, prensip.
edepli:
terbiyeli.
edepsiz:
nezaketsiz, saygsz.
güruh:
gurup, topluluk.
hâkim-i zîflan:
flan yüce hü-
kümdar.
husul:
meydana gelme, üre-
me, çkma.
ihzar:
hazrlanan.
ikazat:
uyarlar.
ikram:
a¤rlama.
iksir:
tesirli ilâç.
iltifat:
gönül ba¤lamak, ilgi
göstermek.
irfladat:
nasihatler, do¤ru yo-
lu gösteren sözler.
istima:
dinleme.