Sözler - page 198

tâ nâs›n enzar›nda saltanat›n›n haflmetini, hem serveti-
nin flaflaas›n›, hem kendi sanat›n›n harikalar›n›, hem
kendi marifetinin garibelerini izhar edip, göstersin. Tâ,
cemal ve kemal-i manevîsini iki vecihle müflahede etsin:
Bir veçhi, bizzat nazar-› dekaikaflinas›yla görsün; di¤eri,
gayrin nazar›yla baks›n.
Bu hikmete binaen cesim ve genifl ve muhteflem bir
kasr› yapmaya bafllad›. fiahane bir surette dairelere,
menzillere taksim ederek hazinelerinin türlü türlü muras-
saat›yla süslendirip, kendi dest-i sanat›n›n en lâtif, en gü-
zel eserleriyle ziynetlendirip, fünun-u hikmetinin en ince-
likleriyle tanzim edip düzelterek ve ulûmunun âsâr-›
mu’cizekârâneleriyle donatarak tekmil ettikten sonra,
her bir taam ve nimetlerinin bütün çeflitlerinden en leziz-
lerini cami sofralar, o sarayda kurdu. Her bir taifeye lâ-
y›k bir sofra tayin etti. Öyle sahavetkârâne ve sanatper-
verâne bir ziyafet-i amme ihzar etti ki, güya her bir sof-
ra, yüz sanayi-i lâtifenin eserleriyle vücut bulmufl gibi,
k›ymetli hadsiz nimetleri serdi.
Sonra, aktâr-› memleketindeki ahali ve raiyetini, sey-
re ve tenezzühe ve ziyafete davet etti.
Sonra, bir yaver-i ekremine saray›n hikmetlerini ve
müfltemilât›n›n manalar›n› bildirerek, onu üstat ve tarif
edici tayin etti. Tâ ki, saray›n sâniini, saray›n müfltemilâ-
t›yla ahaliye tarif etsin ve saray›n nak›fllar›n›n rumuzlar›-
n› bildirip, içindeki sanatlar›n›n iflaretlerini ö¤retip, deru-
nundaki manzum murassalar ve mevzun nukufl nedir ve
ahali:
halk.
aktâr-› memleket:
memleketin
her taraf›.
âsâr-› mu’cizekârâne:
kimsenin
yapamayaca¤› mükemmellikte
mu’cize eserler.
binaen:
dayanarak.
bizzat:
kendisi.
cami:
kapsay›c›.
cemal:
güzellik.
cesim:
cüsseli, büyük.
derun:
iç yap›, iç yüz.
dest-i sanat:
sanat eli.
enzar:
bak›fllar, dikkatler.
fünun-u hikmet:
varl›klardaki
hikmetli ve ince s›rlar› ortaya ç›-
karan fenler, ilimler.
garibe:
benzersiz, garip fley.
gayr:
baflkas›, kendi d›fl›nda.
güya:
sanki.
hadsiz:
s›n›rs›z.
harika:
hayranl›k hissi uyand›ran.
haflmet:
ihtiflam, heybet, gör-
kem.
hazine:
define.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal›, faydal› ve
tam yerli yerinde olmas›.
ihzar:
haz›rlama.
izhar:
ortaya ç›karma.
kas›r:
saray.
kemal-i manevî:
manevî mü-
kemmellik.
lâtif:
güzel, hofl.
leziz:
lezzetli.
mana:
anlam.
manzum:
düzenli.
marifet:
genifl bilgi ve beceri.
menzil:
konak.
mevzun:
ölçülü.
muhteflem:
görkemli, flanl›.
murassa:
süs.
murassaat:
de¤erli tafllarla süslü
ifllemeler.
müflahede:
gözlem.
müfltemilât:
içindekiler.
nak›fl:
süs inceli¤i
nâs:
insanlar.
nazar-› dekaikaflina:
incelikleri
gören bak›fl.
nimet:
ihsan, iyilik.
nukufl:
nak›fllar.
raiyet:
halk, vatandafllar.
rumuz:
iflaretler, semboller.
sahavetkârâne:
cömertçe.
saltanat:
padiflahl›k.
sanatperverâne:
sanata düflkün
bir flekilde.
sanayi-i lâtife:
güzel ince sanat-
lar.
Sâni:
her fleyi sanatl› olarak yara-
tan Allah.
servet:
zenginlik, varl›k.
seyir:
bakma, seyretme.
suret:
biçim, flekil.
flahane:
son derece güzel, fevka-
lâde.
flaflaa:
gösterifl.
taam:
yemek, afl, yiyecek.
taife:
topluluk.
taksim:
paylaflma, bölme.
tanzim:
düzenleme, s›raya
koyma.
tarif:
tan›t›c›, tan›tma.
tayin:
görevlendirme, atama,
belirleme.
tekmil:
tamamlama, mü-
kemmellefltirme.
tenezzüh:
gezinti.
ulûm:
ilimler.
üstat:
ö¤retmen.
vecih:
yön.
veçhi:
yönü.
vücut bulmak:
var olmak.
Yaver-i Ekrem:
Hz. Peygam-
ber.
ziyafet:
yemek flöleni.
ziyafet-i amme:
herkesin ka-
t›ld›¤› ziyafet.
ziynet:
süs.
198 | SÖZLER
O
N
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
1...,188,189,190,191,192,193,194,195,196,197 199,200,201,202,203,204,205,206,207,208,...1482
Powered by FlippingBook