Hem Kur’ân, kâh oluyor ki, Cenab-› Hakk›n ahirette
harika ef’allerini kalbe kabul ettirmek için ihzariye hük-
münde ve zihni tasdike müheyya etmek için bir i’dadiye
suretinde, dünyadaki acayip ef’alini zikreder. Veyahut,
istikbalî ve uhrevî olan ef’al-i acibe-i ‹lâhiyeyi öyle bir su-
rette zikreder ki, meflhudumuz olan çok nazireleriyle on-
lara kanaatimiz gelir. Meselâ,
1
l
Ú/
Ñ o
e l
º«°/
ün
Nn
ƒ o
g Gn
Pp
Én
a m
án
Ø r
£o
f r
øp
e o
?Én
ær
?n
?n
N És
fn
G o
¿É°n
ùfp
’r
Gn
ôn
j r
/n
n
hn
G
tâ, surenin ahirine kadar. ‹flte flu bahiste, haflir mesele-
sinde, Kur’ân-› Hakîm haflri ispat için, yedi sekiz surette,
muhtelif bir tarzda ispat ediyor.
Evvelâ, nefl’e-i ulây› nazara verir, der ki: “Nutfeden
alakaya, alakadan mudgaya, mudgadan tâ hilkat-i insa-
niyeye kadar olan nefl’etinizi görüyorsunuz. Nas›l oluyor
ki, nefl’e-i uhray› inkâr ediyorsunuz? O, onun misli, bel-
ki daha ehvenidir.”
Hem, Cenab-› Hak, insana karfl› etti¤i ihsanat-› azîme-
yi
2
Gk
QÉn
f p
ön
†r
Nn
’r
Gp
ôn
és
°ûdG n
øp
e r
ºo
µ
n
d n
?n
©n
L …/
ò s
dG
kelimesiyle ifla-
ret edip, der: “
Size böyle nimet eden bir Zat, sizi bafl›bofl
b›rakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatas›n›z
.”
Hem, remzen der: “Ölmüfl a¤açlar›n dirilip yeflillen-
mesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bul-
mas›n› k›yas edemeyip, istib’at ediyorsunuz. Hem, se-
mavat ve arz› halk eden, semavat ve arz›n meyvesi olan
insan›n hayat ve memat›ndan âciz kal›r m›? Koca a¤ac›
idare eden, o a¤ac›n meyvesine ehemmiyet vermeyip
acayip:
flafl›rt›c› ve hayret verici.
alâka:
bebe¤in anne karn›ndaki
40-80’inci günleri aras›ndaki dev-
resi.
arz:
yer, dünya.
bahis:
konu.
ef’al:
fiiller, ifller.
ef’al-i acibe-i ‹lâhiye:
Allah’›n in-
sanlar› hayretlere düflüren zat›na
has fiilleri, iflleri.
ehven:
kolay.
evvelâ:
ilk önce.
halk:
yaratma, yarat›fl.
harika:
ola¤anüstü vas›flar tafl›-
yan ve hayranl›k hissi uyand›ran.
haflir:
k›yametten sonra bütün
insanlar›n diriltilip bir yere top-
lanmalar›.
hilkat-i insan:
insan›n yarat›l›fl›.
idadiye:
haz›rl›k.
ihsanat:
nimetler, iyilikler.
ihzariye:
haz›rl›k.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma.
istib’at:
ak›ldan uzak görme.
istikbalî:
gelecek ile ilgili.
kâh:
bazen.
k›yas:
karfl›laflt›rma.
memat:
ölüm.
meflhut:
gözle görülen.
misil:
benzer.
mudga:
et parças›, bir çi¤nem et.
müheyya:
haz›rlamak.
muhtelif:
çeflitli
nazar:
dikkat.
nazire:
örnek, benzer.
nefl’e-i uhra:
öldükten sonra ikin-
ci kez yarat›l›fl.
nefl’e-i ulâ:
ilk yarat›l›fl.
nefl’et:
meydana gelme, oluflma.
nimet:
Allah’›n ba¤›fllad›¤› maddî
ve manevî faydal› fley.
remzen:
iflareten.
semavat:
gökler.
suret:
biçim.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul etme,
do¤rulama.
uhrevî:
ahirete ait.
zikretmek:
konuflmak, bahset-
mek.
1.
Görmedi mi o insan? Biz onu bir damla sudan yaratt›k da, sonra o Bize apaç›k bir düflman
kesiliverir. (Yâsin Suresi: 77.)
2.
Odur ki, yemyeflil a¤açtan size atefl ç›kar›r. (Yâsin Suresi: 80.)
190 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ