Sözler - page 180

“Yâ Hayy!” deyip perde-i gaypta gizlenmeleri, bir ha-
yat-› sermediye sahibi olan Zat-› Hayy-› Kayyum’un ha-
yat›na ve vücub-u vücuduna flahadetler, iflaretler ettikleri
gibi; umum mevcudat›n tanziminde eseri görünen ilm-i
‹lâhîye flahadet eden bütün deliller ve kâinatta tasarruf
eden kudreti ispat eden bütün bürhanlar ve tanzim ve
idare-i kâinatta hükümferma olan irade ve meflieti ispat
eden bütün hüccetler ve kelâm-› Rabbanî ve vahy-i ‹lâhî-
nin medar› olan risaletleri ispat eden bütün alâmetler,
mu’cizeler ve hakeza yedi s›fat-› ‹lâhiyeye flahadet eden
bütün delâil, bilittifak Zat-› Hayy-› Kayyum’un hayat›na
delâlet, flahadet, iflaret ediyorlar. Çünkü, nas›l bir fleyde
görmek varsa, hayat› da vard›r; iflitmek varsa, hayat›n
alâmetidir; söylemek varsa, hayat›n vücuduna iflaret
eder; ihtiyar, irade varsa, hayat› gösterir. Aynen öyle de,
bu kâinatta âsâr›yla vücutlar› muhakkak ve bedihî olan
kudret-i mutlaka ve irade-i flamile ve ilm-i muhit gibi s›-
fatlar, bütün delâilleriyle, Zat-› Hayy-› Kayyum’un haya-
t›na ve vücub-u vücuduna flahadet ederler ve bütün kâina-
t› bir gölgesiyle ›fl›kland›ran ve bir cilvesiyle bütün dâr-›
ahireti zerrat›yla beraber hayatland›ran hayat-› sermedi-
yesine flahadet ederler.
Hem hayat, “melâikeye iman” rüknüne dahi bakar,
remzen ispat eder. Çünkü, madem kâinatta en mühim
netice hayatt›r ve en ziyade intiflar eden ve k›ymettarl›¤›
için nüshalar› teksir edilen ve zemin misafirhanesini
gelip geçen kafilelerle flenlendiren zîhayatlard›r; ve ma-
dem küre-i arz bu kadar zîhayat›n enva›yla dolmufl ve
alâmet:
belirti, iz.
âsâr:
eserler.
bedihî:
apaç›k.
bürhan:
delil.
cilve:
par›lt›.
dâr-› ahiret:
ahiret yurdu.
delâil:
deliller.
delâlet:
delil.
delil:
kan›t, belge.
enva:
türler.
hakeza:
böylece.
hayat:
canl›, hayattar, canl›l›k.
hayat-› sermediye:
devaml›, sü-
rekli hayat.
hüccet:
delil.
hükümferma:
hâkimiyetle idare
eden.
idare-i kâinat:
evrenin idaresi.
ihtiyar:
tercih, irade.
ilm-i ‹lâhîye:
Allah’a ait ilim.
ilm-i muhit:
her fleyi kuflat›c›
ilim.
iman:
inanmak.
intiflar:
yay›lma.
irade:
dileme, isteme.
irade-i flamile:
her fleyi kuflatan
irade.
ispat:
kan›t.
kafile:
birlikte yolculuk eden top-
luluk.
kâinat:
tüm varl›klar.
kelâm-› Rabbanî:
Rabbanî ke-
lâm.
k›ymettar:
k›ymetli.
kudret:
güç.
kudret-i mutlaka:
s›n›rs›z güç,
kuvvet ve iktidar.
küre-i arz:
yeryüzü.
medar:
dayanak noktas›.
melek:
nuranî varl›k
mefliet:
irade, istek, yürütme.
mevcudat:
yarat›lm›fl fleylerin ta-
mam›, kâinat.
mu’cize:
Allah taraf›ndan verilip,
yaln›z peygamberlerin gösterebi-
lecekleri büyük harika ifl.
muhakkak:
kesin, flüphesiz.
mühim:
önemli.
netice:
sonuç.
nüsha:
yaz›lm›fl fley.
perde-i gayp:
gizli perde.
remzen:
iflareten.
risalet:
elçilik.
rükün:
temel esas, flart.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k, flahit
olma.
s›fat-› ‹lâhiye:
Allah’›n s›fatla-
r›.
tanzim:
düzenleme.
tasarruf:
faaliyet.
teksir:
ço¤altma, artt›rma.
vahy-i ‹lâhî:
‹lâhî vahiy.
vücub-u vücut:
varl›¤›n›n ge-
rekli oluflu ve var olmak için
bir nedene ihtiyac› olmama.
vücut:
var olma, var olmak.
yâ Hayy:
ey gerçek hayat sa-
hibi olan Allah
Zat-› Hayy-› Kayyum:
her an
diri olup her canl›ya hayat ve-
ren ve her fleyi ayakta tutan
Zat, Allah; varl›¤›, dirili¤i her
an için olup gökleri ve yerleri
her an için tutan; her fleye,
her hususta iktidar› yeten zat,
Allah.
zemin:
yeryüzü.
zerrat:
zerreler.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›.
ziyade:
fazla.
180 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
1...,170,171,172,173,174,175,176,177,178,179 181,182,183,184,185,186,187,188,189,190,...1482
Powered by FlippingBook