mülküdür; ve kemalât- lâhiyenin medar olan vahdetini
ve ehadiyetini bedahetle göstermifller; ve vahdet ve eha-
diyet ile, bütün kâinat, o Zat- Vahidin emirber neferle-
ri ve musahhar memurlar hükmüne geçiyor; ve ahiretin
gelmesiyle, kemalât sukuttan ve adalet-i mutlakas müs-
tehziyâne gadr-i mutlaktan ve hikmet-i ammesi sefahat-
kârâne abesiyetten ve rahmet-i vâsias lâhiyâne tazipten
ve izzet-i kudreti zelilâne aczden kurtulurlar, takaddüs
ederler.
Elbette ve elbette ve her hâlde, iman- billâhn yüzer
nüktesinden bu sekiz mademlerdeki hakikatlerin muk-
tezasyla, kyamet kopacak, haflir ve neflir olacak, dâr-
mücazat ve mükâfat açlacak
. Tâ ki, arzn mezkûr ehem-
miyeti ve merkeziyeti ve insann ehemmiyeti ve kymeti
tahakkuk edebilsin; ve Arz ve insann Hâlk ve Rabbi
olan Mutasarrf- Hakîmin mezkûr adaleti, hikmeti, rah-
meti, saltanat takarrür edebilsin; ve o bâkî Rabbin mez-
kûr hakikî dostlar ve müfltaklar, idam- ebedîden kurtul-
sun; ve o dostlarn en büyü¤ü ve en kymettar, bütün kâ-
inat memnun ve minnettar eden kudsî hizmetlerinin
mükâfatn görsün; ve Sultan- Sermedînin kemalât
naks ve kusurdan ve kudreti aczden ve hikmeti sefahat-
ten ve adaleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri
etsin.
Elhâsl, madem Allah var; elbette ahiret vardr.
Hem nasl ki, mezkûr üç erkân- imaniye, onlar ispat
eden bütün delilleriyle haflre flahadet ve delâlet ederler;
SÖZLER | 173
O
NUNCU
S
ÖZ
yelere yönelik olarak manal, fay-
dal ve tam yerli yerinde olmas,
lâhî gaye.
hikmet-i amme:
her fleyi kufla-
tan hikmet.
idam- ebedî:
ebedî yok olma.
iman- billâh:
Allaha inanma.
ispat:
do¤ruyu ortaya koyma.
izzet-i kudret:
kuvvet ve kudret.
kemalât:
olgunluklar, mükem-
mellikler, üstünlükler.
kemalât- lâhiye:
lâhî güzellik
ve mükemmellikler.
kyamet:
dünyann sonu.
kymet:
de¤er.
kudret:
güç, kuvvet.
kudsî:
mukaddes.
kusur:
eksiklik, noksan.
lâhiyâne:
e¤lenircesine.
madem:
böyle ise, hele.
medar:
dayanak noktas.
merkeziyet:
bütün ifllerin bir yer-
den idare edilir olmas.
mezkûr:
ad geçen.
minnettar:
minnet duyan.
mükâfat:
ödül.
mukteza:
gereken sebepler.
mülk:
mal.
musahhar:
boyun e¤en, emre
uyan.
müfltak:
âflk, arzulu.
müstehziyâne:
alay ederek.
Mutasarrf- Hakîm:
her fleyin
idare ve tanzimi elinde olan, her
fleyi hikmetle tasarruf eden Allah.
naks:
eksiklik.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nükte:
ince ve derin mana.
Rab:
sahip, her fleyi yaratan, bü-
yüten, terbiye eden Allah.
rahmet:
acma, merhamet etme,
flefkat gösterme.
rahmet-i vâsia:
bütün mahlûkat
içine alan genifllikte ve bol rah-
met.
flahadet:
flahitlik, tanklk.
saltanat:
egemenlik.
sefahat:
yasak ve zevk ve e¤len-
ceye aflr derecede düflkünlük.
sefahatkârâne:
e¤lenceye düfl-
kün bir flekilde.
sukut:
düflüfl, afla¤ inme.
Sultan- Sermedî:
hükümdarl¤-
nn sonu olmayan sultan; Allah.
tahakkuk:
gerçekleflme.
takaddüs:
kutsal olma, yüce ve
temiz olma, çok temiz olma.
takarrür:
karar bulma, sa¤lamca
yerleflme.
tazip:
eziyet etme.
teberri:
uzaklaflma, uzak olma.
tenezzüh:
kusur ve noksanlar-
dan temiz olma.
vahdet:
birlik.
Zat- Vahit:
bir olan Allah.
zelilâne:
horca, alçakça.
zulüm:
hakszlk.
abesiyet:
faydasz ve bofl ol-
ma.
acz:
güçsüzlük.
adalet:
her hak sahibine hak-
knn tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
adalet-i mutlaka:
tam ada-
let.
arz:
yer, dünya.
bâkî:
sürekli ve kalc olan.
bedahet:
açklk.
dâr- mücazat:
ceza yeri.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
bir meseleyi ispata ya-
rayan fley.
ehadiyet:
Allahn her bir fley-
de birli¤inin tecelli etmesi.
ehemmiyet:
önemli olma.
elhâsl:
sonuç olarak, özetle.
erkân- imaniye:
imana ait
esaslar.
gadr-i mutlak:
tam zulüm ve
merhametsizlik.
hakikî:
gerçek.
Hâlk:
her fleyi yoktan var
eden, Allah.
haflir:
Allahn, ölüleri diriltip
mahflere çkarmas, kyamet.
haflir ve neflir:
öldükten son-
ra ahirette tekrar diriltilerek
Allahn huzurunda toplanma
ve tekrar da¤lp yaylma.
hikmet:
her fleyin belirli ga-