Sözler - page 173

mülküdür; ve kemalât-› ‹lâhiyenin medar› olan vahdetini
ve ehadiyetini bedahetle göstermifller; ve vahdet ve eha-
diyet ile, bütün kâinat, o Zat-› Vahid’in emirber neferle-
ri ve musahhar memurlar› hükmüne geçiyor; ve ahiretin
gelmesiyle, kemalât› sukuttan ve adalet-i mutlakas› müs-
tehziyâne gadr-i mutlaktan ve hikmet-i ammesi sefahat-
kârâne abesiyetten ve rahmet-i vâsias› lâhiyâne tazipten
ve izzet-i kudreti zelilâne aczden kurtulurlar, takaddüs
ederler.
Elbette ve elbette ve her hâlde, iman-› billâh›n yüzer
nüktesinden bu sekiz “mademlerdeki hakikatlerin muk-
tezas›yla, k›yamet kopacak, haflir ve neflir olacak, dâr-›
mücazat ve mükâfat aç›lacak
. Tâ ki, arz›n mezkûr ehem-
miyeti ve merkeziyeti ve insan›n ehemmiyeti ve k›ymeti
tahakkuk edebilsin; ve Arz ve insan›n Hâl›k’› ve Rabbi
olan Mutasarr›f-› Hakîm’in mezkûr adaleti, hikmeti, rah-
meti, saltanat› takarrür edebilsin; ve o bâkî Rabbin mez-
kûr hakikî dostlar› ve müfltaklar›, idam-› ebedîden kurtul-
sun; ve o dostlar›n en büyü¤ü ve en k›ymettar›, bütün kâ-
inat› memnun ve minnettar eden kudsî hizmetlerinin
mükâfat›n› görsün; ve Sultan-› Sermedî’nin kemalât›
naks ve kusurdan ve kudreti aczden ve hikmeti sefahat-
ten ve adaleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri
etsin.
Elhâs›l, madem Allah var; elbette ahiret vard›r.
Hem nas›l ki, mezkûr üç erkân-› imaniye, onlar› ispat
eden bütün delilleriyle haflre flahadet ve delâlet ederler;
SÖZLER | 173
O
NUNCU
S
ÖZ
yelere yönelik olarak manal›, fay-
dal› ve tam yerli yerinde olmas›,
‹lâhî gaye.
hikmet-i amme:
her fleyi kufla-
tan hikmet.
idam-› ebedî:
ebedî yok olma.
iman-› billâh:
Allah’a inanma.
ispat:
do¤ruyu ortaya koyma.
izzet-i kudret:
kuvvet ve kudret.
kemalât:
olgunluklar, mükem-
mellikler, üstünlükler.
kemalât-› ‹lâhiye:
‹lâhî güzellik
ve mükemmellikler.
k›yamet:
dünyan›n sonu.
k›ymet:
de¤er.
kudret:
güç, kuvvet.
kudsî:
mukaddes.
kusur:
eksiklik, noksan.
lâhiyâne:
e¤lenircesine.
madem:
böyle ise, hele.
medar:
dayanak noktas›.
merkeziyet:
bütün ifllerin bir yer-
den idare edilir olmas›.
mezkûr:
ad› geçen.
minnettar:
minnet duyan.
mükâfat:
ödül.
mukteza:
gereken sebepler.
mülk:
mal.
musahhar:
boyun e¤en, emre
uyan.
müfltak:
âfl›k, arzulu.
müstehziyâne:
alay ederek.
Mutasarr›f-› Hakîm:
her fleyin
idare ve tanzimi elinde olan, her
fleyi hikmetle tasarruf eden Allah.
naks:
eksiklik.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nükte:
ince ve derin mana.
Rab:
sahip, her fleyi yaratan, bü-
yüten, terbiye eden Allah.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme,
flefkat gösterme.
rahmet-i vâsia:
bütün mahlûkat›
içine alan genifllikte ve bol rah-
met.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
saltanat:
egemenlik.
sefahat:
yasak ve zevk ve e¤len-
ceye afl›r› derecede düflkünlük.
sefahatkârâne:
e¤lenceye düfl-
kün bir flekilde.
sukut:
düflüfl, afla¤› inme.
Sultan-› Sermedî:
hükümdarl›¤›-
n›n sonu olmayan sultan; Allah.
tahakkuk:
gerçekleflme.
takaddüs:
kutsal olma, yüce ve
temiz olma, çok temiz olma.
takarrür:
karar bulma, sa¤lamca
yerleflme.
tazip:
eziyet etme.
teberri:
uzaklaflma, uzak olma.
tenezzüh:
kusur ve noksanlar-
dan temiz olma.
vahdet:
birlik.
Zat-› Vahit:
bir olan Allah.
zelilâne:
horca, alçakça.
zulüm:
haks›zl›k.
abesiyet:
faydas›z ve bofl ol-
ma.
acz:
güçsüzlük.
adalet:
her hak sahibine hak-
k›n›n tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
adalet-i mutlaka:
tam ada-
let.
arz:
yer, dünya.
bâkî:
sürekli ve kal›c› olan.
bedahet:
aç›kl›k.
dâr-› mücazat:
ceza yeri.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
bir meseleyi ispata ya-
rayan fley.
ehadiyet:
Allah’›n her bir fley-
de birli¤inin tecelli etmesi.
ehemmiyet:
önemli olma.
elhâs›l:
sonuç olarak, özetle.
erkân-› imaniye:
imana ait
esaslar.
gadr-i mutlak:
tam zulüm ve
merhametsizlik.
hakikî:
gerçek.
Hâl›k:
her fleyi yoktan var
eden, Allah.
haflir:
Allah’›n, ölüleri diriltip
mahflere ç›karmas›, k›yamet.
haflir ve neflir:
öldükten son-
ra ahirette tekrar diriltilerek
Allah’›n huzurunda toplanma
ve tekrar da¤›l›p yay›lma.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
1...,163,164,165,166,167,168,169,170,171,172 174,175,176,177,178,179,180,181,182,183,...1482
Powered by FlippingBook