hikmet ve celâl ve cemal gibi ahireti iktiza eden kudsî s-
fatlarna, flenlerine ve Senin izzet-i celâline ve saltanat-
rububiyetine itimaden, hem ahiretin izlerini ve tereflflu-
hatn bildiren hadsiz keflfiyatlarna ve müflahedelerine ve
ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bulunan itikatlar-
na ve imanlarna binaen, saadet-i ebediyeyi insanlara
müjdeliyorlar. Ehl-i dalâlet için Cehennem ve ehl-i hida-
yet için Cennet bulundu¤unu haber verip ilân ediyorlar.
Kuvvetli iman edip, flahadet ediyorlar.
Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahman- Rahîm! Ey Sad-
kul-Vadil-Kerîm! Ey izzet ve azamet ve celâl sahibi
Kahhar- Zülcelâl!
Bu kadar sadk dostlarn, bu kadar vaatlerini ve bu ka-
dar sfât ve fluunatn yalanc çkarmak, tekzip etmek; ve
saltanat- rububiyetinin katî mukteziyatn tekzip edip
yapmamak; ve Senin sevdi¤in ve onlar dahi Seni tasdik
ve itaat etmekle kendilerini Sana sevdiren hadsiz makbul
ibadnn ahirete bakan hadsiz dualarn ve davalarn red-
detmek, dinlememek; ve küfür ve isyan ile ve Seni va-
adinde tekzip etmekle, Senin azamet-i kibriyana doku-
nan ve izzet-i celâline dokunduran ve ulûhiyetinin haysi-
yetine iliflen ve flefkat-i rububiyetini müteessir eden ehl-i
dalâleti ve ehl-i küfrü, haflrin inkârnda onlar tasdik et-
mekten yüz binler derece mukaddessin ve hadsiz derece
münezzeh ve âlîsin. Böyle nihayetsiz bir zulümden ve ni-
hayetsiz bir çirkinlikten, Senin o nihayetsiz adaletini ve
nihayetsiz cemalini ve hadsiz rahmetini, hadsiz derece
takdis ediyoruz. Ve bütün kuvvetimizle iman ederiz ki,
SÖZLER | 167
O
NUNCU
S
ÖZ
iktiza:
gereklilik.
ilmelyakîn:
kesin bilgiye dayana-
rak ö¤renme.
inkâr:
reddetme, kabul etmeme.
isyan:
bafl kaldrma.
itaat:
boyun e¤me.
itikat:
kesin inanfl; iman.
itimat:
güvenme.
izzet:
fleref, yücelik, üstünlük.
izzet-i celâl:
haflmet ve görke-
min izzeti, yüceli¤in haysiyet ve
flerefi.
Kadîr-i Hakîm:
her fleyi hikmetle
yaratan ve her fleye kudreti ye-
ten, Allah.
Kahhar- Zülcelâl:
kaytsz, flart-
sz galip ve her an kahretmeye
gücü yeten büyüklük sahibi Al-
lah.
katî:
kesin, flüphesiz.
keflfiyat:
manevî âlemlerde baz
olaylar ve hakikatleri görme.
kudsî:
her türlü kusur ve noksan-
dan uzak, temiz.
küfür:
inkâr.
makbul:
kabul edilmifl olan.
mukaddes:
her türlü kusur ve
eksiklikten uzak.
mukteziyat:
gerekçeler.
münezzeh:
her türlü çirkinlik ve
noksanlktan arnmfl, nezih, te-
miz.
müflahede:
gözle görme.
müteessir:
etkilenmifl.
Rahman- Rahîm:
dünya ve ahi-
rette yarattklarna sonsuz rah-
met, flefkat ve merhametiyle
muamele eden Allah.
rahmet:
flefkat, merhamet etme.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk; Cennet.
sadk:
do¤ru sözlü.
Sadkul-Vadil-Kerîm:
vaadinde
sadk ve cömertlik sahibi olan Al-
lah.
flahadet:
flahitlik, tanklk.
saltanat- rububiyet:
Allahn her
fleyi kendi terbiyesi ve egemenli-
¤i altnda bulundurmas, Allahn
kâinat terbiye ve idare edicilik s-
fatnn saltanat.
flefkat-i rububiyet:
her fleyi ter-
biye edip idare ve egemenli¤i al-
tnda bulunduran Allahn flefkati.
flen:
durum, özellik, hâl.
sfat:
keyfiyet, nitelik.
sfât:
keyfiyetler, nitelikler.
fluunat:
ifller.
takdis:
her türlü eksiklik ve çir-
kinlikten yüce oldu¤unu dile ge-
tirme, kutsama.
tasdik:
do¤rulama.
tekzip:
yalanlama, yalan oldu¤u-
nu söyleme.
tereflfluhat:
szntlar.
ulûhiyet:
ilâhlk, Allahlk.
vaat:
söz verme.
ahiret:
öteki dünya.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
aynelyakîn:
gözle görerek
kesin bilgi edinme.
azamet:
büyüklük, yücelik.
celâl:
haflmet, görkem, hey-
bet.
cemal:
güzellik.
dua:
yalvarma.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli, hak
yoldan çkanlar, azgn kimse-
ler.
ehl-i hidayet:
hidayette ve
do¤ru yolda olanlar.
ehl-i küfür:
küfür ehli.
hadsiz:
snrsz.
haflir:
öldükten sonra dirilme-
ye inanmak.
haysiyet:
fleref, onur, itibar.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak, manal,
faydal ve tam yerli yerinde
olmas.
ibad:
kullar.