mukavemetsiz mizac- ruhlarnda, o Cennet ile bir ümit
bulup, mesrurâne yaflayabilirler.
Meselâ, Cennet fikriyle der: Benim küçük kardeflim
veya arkadaflm öldü; Cennetin bir kuflu oldu, Cennette
gezer, bizden daha güzel yaflar.
1
Yoksa, her vakit etra-
fnda kendi gibi çocuklarn ve büyüklerin ölümleri, o za-
yf bîçarelerin endifleli nazarlarna çarpmas, mukave-
metlerini ve kuvve-i maneviyelerini zirüzeber ederek,
gözleriyle beraber ruh, kalp, akl gibi bütün letaifini dahi
öyle a¤lattracak; ya mahvolup veya divane bir bedbaht
hayvan olacakt.
kinci delil:
Nev-i insann bir cihette nsf olan ihti-
yarlar, yalnz hayat- uhreviye ile, yaknlarnda bulunan
kabre karfl tahammül edebilirler. Ve çok alâkadar olduk-
lar hayatlarnn yaknda sönmesine ve güzel dünyalar-
nn kapanmasna mukabil, bir teselli bulabilirler. Ve ço-
cuk hükmüne geçen seriütteessür ruhlarnda ve mizaçla-
rnda, mevt ve zevalden çkan elîm ve dehfletli meyusi-
yete karfl, ancak hayat- bâkiye ümidiyle mukabele ede-
bilirler. Yoksa, o flefkate lâyk muhteremler ve sükûnete
ve istirahat-i kalbiyeye çok muhtaç o endifleli babalar ve
analar, öyle bir vaveylâ-i ruhî ve bir da¤da¤a-i kalbî
hissedeceklerdi ki, bu dünya onlara zulmetli bir zindan ve
hayat dahi kasavetli bir azap olurdu.
Üçüncü delil:
nsanlarn hayat- içtimaiyesinin me-
dar olan gençler, delikanllar, fliddet-i galeyanda olan
hissiyatlarn ve ifratkâr bulunan nefis ve hevalarn teca-
vüzattan ve zulümlerden ve tahribattan durduran ve
SÖZLER | 161
O
NUNCU
S
ÖZ
hayat.
hayat- uhreviye:
ahiret hayat.
heva:
istek ve arzular emre ver-
mek.
hissetmek:
alglamak.
hissiyat:
duygular.
ifratkâr:
ileri giden, aflrlk yapan.
ihtiyar:
yafll.
istirahat- kalbiye:
kalp rahatl¤,
iç huzuru.
kasavet:
gam, keder.
kuvve-i maneviye:
manevî güç,
moral.
letaif:
güzellikler.
mahvolmak:
yok olup gitmek.
medar:
dayanak noktas, sebep.
mesrurâne:
sevinçli.
mevt:
ölüm.
meyusiyet:
ümitsizlik.
mizaç:
huy, tabiat.
mizac- ruh:
ruhun durumu, ya-
ratlfl.
muhterem:
hürmete lâyk, sayg-
de¤er.
mukabele:
karfllk verme.
mukabil:
karfllk.
mukavemet:
direnç, dayankllk.
nefis:
insan maddî zevk ve istek-
lere sevk eden kuvvet.
nev-i insan:
insan cinsi.
nsf:
yarm, yar.
flefkat:
acyarak ve esirgeyerek
sevme.
seriütteessür:
çabuk üzülen.
fliddet-i galeyan:
fliddetli bir fle-
kilde coflup taflma.
sükûnet:
rahat, huzur.
tahammül:
katlanma, dayanma.
tahribat:
ykp yok etme, bozma-
lar.
tecavüzat:
saldrlar.
vaveylâ-i ruhî:
ruhun feryad.
zeval:
geçip gitme, ölme.
zindan:
dar yer, skntl yer.
zirüzeber:
altüst.
zulmet:
karanlk.
zulüm:
cefa, iflkence.
alâkadar:
alâkal, ilgili.
azap:
fliddetli ac.
bedbaht:
talihsiz.
bîçare:
çaresiz, zavall.
cihet:
yön, taraf.
da¤da¤a-i kalbî:
kalp sknt-
s.
dehflet:
korku.
delil:
ispat edici fley, kant.
divane:
aklsz, deli.
elîm:
ackl, ac veren.
endifle:
kuflku.
hayat- bâkiye:
devaml ve
kalc hayat.
hayat- içtimaiye:
toplum
1.
Süyutî,
Dürerü'l-Mensur
, 1:287, 288.