Evet, madem bu kâinatn en mühim neticesi ve maye-
si ve hikmet-i hilkati hayattr; elbette o hakikat-i âliye, bu
fânî, ksack, noksan, elemli hayat- dünyeviyeye münha-
sr de¤ildir. Belki, hayatn yirmi dokuz hassasyla mahi-
yetinin azameti anlafllan flecere-i hayatn gayesi, netice-
si ve o flecerenin azametine lâyk meyvesi, hayat- ebe-
diyedir ve hayat- uhreviyedir; ve taflyla ve a¤acyla, top-
ra¤yla hayattar olan dâr- saadetteki hayattr. Yoksa, bu
hadsiz cihazat- mühimme ile teçhiz edilen hayat flecere-
si, zîfluur hakknda, hususan insan hakknda, meyvesiz,
faydasz, hakikatsiz olmak lâzm gelecek. Ve sermayece
cihazatça serçe kuflundan meselâ yirmi derece ziyade ve
bu kâinatn ve zîhayatn en mühim, yüksek ve ehemmi-
yetli mahlûku olan insan, serçe kuflundan, saadet-i hayat
cihetinde yirmi derece afla¤ düflüp, en bedbaht, en zelil
bir bîçare olacak.
Hem, en kymettar bir nimet olan akl dahi, geçmifl
zamann hüzünlerini ve gelecek zamann korkularn dü-
flünmekle kalb-i insan mütemadiyen incitip bir lezzete
dokuz elemleri karfltrd¤ndan, en musibetli bir belâ
olur. Bu ise yüz derece batldr. Demek bu hayat- dünye-
viye, ahirete iman rüknünü katî ispat ediyor ve her ba-
harda haflrin üç yüz binden ziyade numunelerini gözü-
müze gösteriyor.
Acaba senin cisminde ve senin bahçende ve senin va-
tannda senin hayatna lâzm ve münasip bütün levaz-
mat ve cihazat hikmet ve inayet ve rahmetle ihzar eden
ve vaktinde yetifltiren, hatta senin midenin beka ve
SÖZLER | 177
O
NUNCU
S
ÖZ
hayat- dünyeviye:
dünya haya-
t.
hayat- ebediye:
sonsuz hayat.
hayat- uhreviye:
ahiret hayat.
hayattar:
canl.
hikmet:
lâhî gaye.
hikmet-i hilkat:
yaratlfl hikmeti.
hususan:
özellikle.
hüzün:
tasa, üzüntü.
ihzar:
hazrlama.
inayet:
yardm.
ispat:
kant.
kâinat:
varlklar.
kalb-i insan:
insann kalbi.
katî:
kesin.
kymettar:
de¤erli.
lâyk:
yakflr.
lâzm:
gerekli.
levazmat:
ihtiyaç maddeleri.
lezzet:
tat.
mahiyet:
sonuç.
mahlûk:
yaratlmfl, yaratk.
mühim:
önemli.
münasip:
uygun.
münhasr:
snrlanmfl, snrl.
musibet:
sknt.
mütemadiyen:
devaml.
netice:
sonuç.
nimet:
ba¤fl.
numune:
örnek.
rahmet:
acma, merhamet etme.
rükün:
flart.
saadet-i hayat:
hayatn mutlulu-
¤u.
flecere:
a¤aç.
flecere-i hayat:
hayat a¤ac.
sermayece:
sahip oldu¤u mal
mülk bakmndan.
teçhiz:
donatma.
zelil:
afla¤lanmfl.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîfluur:
fluurlu.
ziyade:
çok.
ahiret:
öbür dünya.
azamet:
büyüklük.
batl:
bofl.
bedbaht:
talihsiz.
beka:
ebedîlik.
belâ:
sknt.
beyan:
açklama.
bîçare:
zavall.
cihazat:
cihazlar.
cihazat- mühimme:
önemli
cihazlar.
dâr- saadet:
mutluluk yeri.
ehemmiyet:
pek önemli ol-
ma.
elem:
ac, üzüntü.
fânî:
ölümlü.
gaye:
maksat.
hadsiz:
snrsz.
hakikat- âliye:
yüce, ulu
gerçek.
haflir:
dirilme.
hassa:
özellik.
hayat fleceresi:
hayat a¤ac.
hayat:
yaflam.