Sözler - page 177

Evet, madem bu kâinat›n en mühim neticesi ve maye-
si ve hikmet-i hilkati hayatt›r; elbette o hakikat-i âliye, bu
fânî, k›sac›k, noksan, elemli hayat-› dünyeviyeye münha-
s›r de¤ildir. Belki, hayat›n yirmi dokuz hassas›yla mahi-
yetinin azameti anlafl›lan flecere-i hayat›n gayesi, netice-
si ve o flecerenin azametine lây›k meyvesi, hayat-› ebe-
diyedir ve hayat-› uhreviyedir; ve tafl›yla ve a¤ac›yla, top-
ra¤›yla hayattar olan dâr-› saadetteki hayatt›r. Yoksa, bu
hadsiz cihazat-› mühimme ile teçhiz edilen hayat flecere-
si, zîfluur hakk›nda, hususan insan hakk›nda, meyvesiz,
faydas›z, hakikatsiz olmak lâz›m gelecek. Ve sermayece
cihazatça serçe kuflundan meselâ yirmi derece ziyade ve
bu kâinat›n ve zîhayat›n en mühim, yüksek ve ehemmi-
yetli mahlûku olan insan, serçe kuflundan, saadet-i hayat
cihetinde yirmi derece afla¤› düflüp, en bedbaht, en zelil
bir bîçare olacak.
Hem, en k›ymettar bir nimet olan ak›l dahi, geçmifl
zaman›n hüzünlerini ve gelecek zaman›n korkular›n› dü-
flünmekle kalb-i insan› mütemadiyen incitip bir lezzete
dokuz elemleri kar›flt›rd›¤›ndan, en musibetli bir belâ
olur. Bu ise yüz derece bat›ld›r. Demek bu hayat-› dünye-
viye, ahirete iman rüknünü kat’î ispat ediyor ve her ba-
harda haflrin üç yüz binden ziyade numunelerini gözü-
müze gösteriyor.
Acaba senin cisminde ve senin bahçende ve senin va-
tan›nda senin hayat›na lâz›m ve münasip bütün levaz›-
mat› ve cihazat› hikmet ve inayet ve rahmetle ihzar eden
ve vaktinde yetifltiren, hatta senin midenin beka ve
SÖZLER | 177
O
NUNCU
S
ÖZ
hayat-› dünyeviye:
dünya haya-
t›.
hayat-› ebediye:
sonsuz hayat.
hayat-› uhreviye:
ahiret hayat›.
hayattar:
canl›.
hikmet:
‹lâhî gaye.
hikmet-i hilkat:
yarat›l›fl hikmeti.
hususan:
özellikle.
hüzün:
tasa, üzüntü.
ihzar:
haz›rlama.
inayet:
yard›m.
ispat:
kan›t.
kâinat:
varl›klar.
kalb-i insan:
insan›n kalbi.
kat’î:
kesin.
k›ymettar:
de¤erli.
lây›k:
yak›fl›r.
lâz›m:
gerekli.
levaz›mat:
ihtiyaç maddeleri.
lezzet:
tat.
mahiyet:
sonuç.
mahlûk:
yarat›lm›fl, yarat›k.
mühim:
önemli.
münasip:
uygun.
münhas›r:
s›n›rlanm›fl, s›n›rl›.
musibet:
s›k›nt›.
mütemadiyen:
devaml›.
netice:
sonuç.
nimet:
ba¤›fl.
numune:
örnek.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme.
rükün:
flart.
saadet-i hayat:
hayat›n mutlulu-
¤u.
flecere:
a¤aç.
flecere-i hayat:
hayat a¤ac›.
sermayece:
sahip oldu¤u mal
mülk bak›m›ndan.
teçhiz:
donatma.
zelil:
afla¤›lanm›fl.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîfluur:
fluurlu.
ziyade:
çok.
ahiret:
öbür dünya.
azamet:
büyüklük.
bat›l:
bofl.
bedbaht:
talihsiz.
beka:
ebedîlik.
belâ:
s›k›nt›.
beyan:
aç›klama.
bîçare:
zavall›.
cihazat:
cihazlar.
cihazat-› mühimme:
önemli
cihazlar.
dâr-› saadet:
mutluluk yeri.
ehemmiyet:
pek önemli ol-
ma.
elem:
ac›, üzüntü.
fânî:
ölümlü.
gaye:
maksat.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikat-› âliye:
yüce, ulu
gerçek.
haflir:
dirilme.
hassa:
özellik.
hayat fleceresi:
hayat a¤ac›.
hayat:
yaflam.
1...,167,168,169,170,171,172,173,174,175,176 178,179,180,181,182,183,184,185,186,187,...1482
Powered by FlippingBook