Sözler - page 179

sanat›n› çok sever ve Kendini sevdirir ve Kendini seven-
leri ziyade seven bir Zat-› Kadîr-i Hakîm, en ziyade Ken-
dini seven ve sevimli ve sevilen ve Sâniini f›traten peres-
tifl eden hayat› ve hayat›n zat› ve cevheri olan ruhu
mevt-i ebedî ile idam edip Kendinden o sevgili muhibbi-
ni ve habibini ebedî bir surette küstürsün, dar›lts›n, deh-
fletli rencide ederek s›rr-› rahmetini ve nur-u muhabbeti-
ni inkâr etsin ve ettirsin? Hâflâ, yüz bin defa hâflâ ve kel-
lâ! Bu kâinat› cilvesiyle süslendiren bir cemal-i mutlak ve
umum mahlûkat› sevindiren bir rahmet-i mutlaka, böyle
hadsiz bir çirkinlikten ve kubh-u mutlaktan ve böyle bir
zulm-ü mutlaktan, bir merhametsizlikten, elbette niha-
yetsiz derece münezzehtir ve mukaddestir.
Netice:
Madem dünyada hayat var; elbette insanlar-
dan hayat›n s›rr›n› anlayanlar ve hayat›n› suiistimal et-
meyenler, dâr-› bekada ve Cennet-i bâkiyede hayat-› bâ-
kiyeye mazhar olacaklard›r. Amenna!
Ve hem, nas›l ki yeryüzünde bulunan parlak fleylerin
güneflin akisleriyle parlamalar› ve denizlerin yüzlerinde
kabarc›klar› ziyan›n lem’alar›yla parlay›p sönmeleri, ar-
kalar›ndan gelen kabarc›klar gidenler gibi yine hayalî gü-
neflçiklere âyinelik etmeleri bilbedahe gösteriyor ki, o
lem’alar, yüksek bir tek güneflin cilve-i in’ikâs›d›rlar ve
güneflin vücudunu muhtelif dillerle yâd ediyorlar ve ›fl›k
parmaklar›yla ona iflaret ediyorlar. Aynen öyle de, Zat-›
Hayy-› Kayyum’un Muhyî isminin cilve-i azam› ile berrin
yüzünde ve bahrin içindeki zîhayatlar›n kudret-i ‹lâhiye
ile parlay›p, arkalar›ndan gelenlere yer vermek için
SÖZLER | 179
O
NUNCU
S
ÖZ
hayat:
yaflama, dirilik.
hayat-› bâkiye:
bitmeyen sonsuz
hayat.
inkâr:
inanmama.
kâinat:
varl›klar.
kellâ:
hiç bir zaman.
kubh-u mutlak:
mutlak çirkinlik.
kudret-i ‹lâhiye:
Allah’›n güç ve
kudreti.
lem’a:
par›lt›.
mahlûkat:
yarat›lm›fllar.
mazhar:
nail olma.
merhametsiz:
ac›mas›zl›k, flef-
katsizlik.
mevt-i ebedî:
sonsuz ölüm.
muhip:
seven.
muhtelif:
türlü türlü.
Muhyî:
hayat veren Allah.
mukaddes:
ay›p ve noksanlardan
kurtulmufl.
münezzeh:
kusursuz ve temiz.
netice:
sonuç.
nur-u muhabbet:
sevgi nuru.
perestifl:
kulluk, ibadet, tap›nma.
rahmet-i mutlaka:
Allah’›n mut-
lak rahmeti.
rencide:
incitmek.
Sâni:
sanatl› yaratan, yarat›c›, Al-
lah.
s›r:
gizem, gizli gerçek.
s›rr-› rahmet:
flefkat etmenin s›r-
r›.
suiistimal:
kötüye kullanma.
yâd:
anma.
Zat-› Hayy-› Kayyum:
varl›¤›, diri-
li¤i her an için olup gökleri ve
yerleri her an için tutan; her fleye,
her hususta iktidar› yeten zat, Al-
lah.
Zat-› Kadîr-i Hakîm:
her fleyi hik-
metli yaratan ve her fleye gücü
yeten Allah.
zîhayat:
hayat sahibi.
ziya:
›fl›k.
ziyade:
çok.
zulm-ü mutlak:
sonsuz ve s›n›r-
s›z zulüm.
akis:
yank›.
amenna:
inand›k.
âyine:
ayna.
bahir:
deniz.
ber:
yer.
bilbedahe:
apaç›k flekilde.
cemal-i mutlak:
sonsuz ve
kusursuz güzellik.
Cennet-i bâkiye:
sonsuz Cen-
net.
cevher:
as›l, temel, öz.
cilve-i azam:
en büyük tecel-
li.
cilve-i in’ikâs:
yans›madan
ileri gelen görüntü.
dâr-› beka:
sonsuz dünya;
ahiret.
dehflet:
korkunç.
ebedî:
sonu olmayan.
f›traten:
yarat›l›fltan.
habip:
sevgili.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hâflâ:
asla.
hayalî:
hayalle ilgili.
1...,169,170,171,172,173,174,175,176,177,178 180,181,182,183,184,185,186,187,188,189,...1482
Powered by FlippingBook