Evet, namaz›n mütenevvi ezkâr ve harekât›yla iflaret
etti¤i vezaifi, makamat› mufassalan gördüler. fiöyle ki:
Evvelen
: Âsâra bak›p, gaibâne muamele suretinde,
saltanat-› rububiyetin mehasinine temaflager makam›nda
kendilerini gördüklerinden, tekbir ve tesbih vazifesini
eda edip,
1
o
ô n
Ñr
cn
G *n
G
dediler.
Saniyen
: Esma-i kudsiye-i ‹lâhiyenin cilveleri olan be-
dayiine ve parlak eserlerine dellâll›k makam›nda görün-
mekle,
2
!o
ór
ªn
ë r
dGn
h $G n
¿
Én
ër
Ñ°o
S
diyerek takdis ve tahmit va-
zifesini ifa ettiler.
Salisen
: Rahmet-i ‹lâhiyenin hazinelerinde iddihar
edilen nimetlerini, zahir ve bât›n duygularla tad›p anla-
mak makam›nda, flükür ve sena vazifesini edaya bafllad›-
lar.
Rabian
: Esma-i ‹lâhiyenin definelerindeki cevherleri,
manevî cihazat mizanlar›yla tart›p bilmek makam›nda,
tenzih ve medih vazifesine bafllad›lar.
Hamisen
: Mistar-› kader üstünde kalem-i kudretiyle
yaz›lan mektubat-› Rabbaniyeyi mütalâa makam›nda, te-
fekkür ve istihsan vazifesine bafllad›lar.
Sadisen
: Eflyan›n yarat›l›fl›nda ve masnuat›n sanat›n-
daki lâtif incelik ve nazenin güzellikleri temafla ile tenzih
makam›nda, Fât›r-› Zülcelâl, Sâni-i Zülcemal’lerine mu-
habbet ve ifltiyak vazifesine girdiler.
âsâr:
eserler.
bât›n:
iç, iç yüz.
bedayi:
güzellikler.
cevher:
esas, öz, k›ymet.
cihazat:
cihazlar, donan›m.
cilve:
yans›ma, görünme.
define:
hazine.
dellâl:
ilân edici, duyurucu.
eda:
ödeme, yerine getirme.
esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n isimleri.
esma-i kudsiye-i ‹lâhiye:
Allah’›n
her türlü kusur ve eksiklikten
uzak, kutsal ve yüce isimleri.
evvelen:
ilk olarak.
ezkâr:
zikirler.
Fât›r-› Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve benzeri olmayan fleyle-
ri yaratan Allah.
gaibâne muamele:
yüz yüze ol-
madan, üçüncü flah›s olarak.
hamd:
övme, methetme; Allah’›n
yüceli¤ini övme.
hamisen:
beflinci.
harekât:
hareketler.
iddihar:
biriktirme, y›¤ma.
ifa:
yerine getirme.
istihsan:
be¤enme.
iflaret etmek:
göstermek.
ifltiyak:
flevk, afl›r› arzu.
kalem-i kudret:
Allah’›n güç ve
kuvveti ile yaratmas›.
kusur:
özür, eksiklik.
lâtif:
ince, güzel, nazik, hofl.
makam:
derece.
makamat:
makamlar.
manevî:
maddî olmayan.
masnuat:
sanat eserleri, yap›lm›fl
fleyler.
medih:
övme.
mehasin:
güzellikler.
mektubat-› Rabbaniye:
her fleyi
terbiye eden Allah’›n yaratt›¤› ve
her biri ayr› bir mektup gibi ma-
nalar ifade eden varl›klar.
mistar-› kader:
kader ölçüsü,
cetveli.
mizan:
ölçü.
mufassalan:
ayr›nt›l› olarak.
muhabbet:
sevgi, dostluk.
mütalâa:
inceleme.
mütenevvi:
çeflitli, muhtelif.
nazenin:
nazik.
nimet:
iyilik, lütuf ve ba¤›fl.
rabian:
dördüncü .
rahmet-i ‹lâhiye:
Allah’›n sonsuz
rahmeti, ‹lâhî rahmet.
sadisen:
alt›nc›.
salisen:
üçüncü.
saltanat-› rububiyet:
Allah’›n her
bir varl›¤a yarat›l›fl gayelerine
ulaflmalar› için muhtaç oldu¤u
fleyleri vermesi, onlar› terbiye
edip idaresi ve egemenli¤i alt›nda
bulundurmas› keyfiyetinin salta-
nat›.
Sâni-i Zülcemal:
sonsuz gü-
zellik sahibi eflsiz sanatkâr
olan Allah
saniyen:
ikinci olarak.
sena:
överek bahsetme, öv-
me.
suret:
flekil.
flükür:
memnuniyet, teflek-
kür.
tahmit:
hamd ve flükür et-
mek.
takdis:
kutsama, Allah’› her
türlü eksik ve çirkinlikten yü-
ce tutma.
tefekkür:
düflünme.
tekbir:
Allah en büyüktür de-
yip Onu yüceltme.
temafla:
seyretme.
temaflager:
seyirci, gözlemci.
tenzih:
Allah’›n bütün kusur-
lardan uzak, münezzeh oldu-
¤una inanma ve ifade etme.
tesbih:
Cenab-› Hakk› tüm
noksan s›fatlardan beri, temiz
ve pak bilip flan›na lây›k ifa-
delerle anma.
vazife:
görev.
vezaif:
vazifeler, görevler.
zahir:
görünen, aç›k.
1.
Allah en büyüktür, en yücedir.
2.
Allah’› her türlü kusur ve noksandan tenzih eder ve Allah’a hamd ederiz.
204 | SÖZLER
O
N
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ