Demek, kâinata ve âsâra bak›p, gaibâne muamele-i
ubudiyetle mezkûr makamatta mezkûr vezaifi eda ettik-
ten sonra, Sâni-i Hakîm’in dahi muamelesine ve ef’aline
bakmak derecesine ç›kt›lar ki, hâz›râne bir muamele su-
retinde, evvelâ Hâl›k-› Zülcelâl’in kendi sanat›n›n mu’ci-
zeleriyle kendini zîfluura tan›tt›rmas›na karfl›, hayret için-
de bir marifet ile mukabele ederek,
1
n
?p
àn
ap
ôr
©n
e s
?n
M n
?Én
ær
an
ôn
YÉn
e n
?n
fÉn
ër
Ñ°o
S
dediler: “Senin tarif edi-
cilerin, bütün masnuat›ndaki mu’cizelerindir.”
Sonra, o Rahman’›n, kendi rahmetinin güzel meyve-
leriyle kendini sevdirmesine karfl›, muhabbet ve aflk ile
mukabele edip,
2
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h o
óo
Ñr
©n
f n
?És
jp
G
dediler.
Sonra, o Mün’im-i Hakikî’nin tatl› nimetleriyle terah-
hum ve flefkatini göstermesine karfl›, flükür ve hamd ile
mukabele ettiler, dediler:
3
n
?p
ór
ªn
ëp
Hn
h n
?n
fÉn
ër
Ñ°o
S
“Senin hak flükrünü nas›l eda edebiliriz? Sen öyle flük-
re lây›k bir meflkûrsun ki, bütün kâinata serilmifl bütün
ihsanat›n aç›k lisan-› hâlleri, flükür ve senan›z› okuyorlar.
Hem, âlem çarfl›s›nda dizilmifl ve zeminin yüzüne serpil-
mifl bütün nimetlerin ilânat›yla, hamd ve methinizi bildi-
riyorlar. Hem, rahmet ve nimetin manzum meyveleri ve
mevzun yemiflleri, Senin cûd ve keremine flahadet et-
mekle, Senin flükrünü enzar-› mahlûkat önünde ifa eder-
ler.”
SÖZLER | 205
O
N
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›.
kerem:
cömertlik, ikramseverlik.
lây›k:
yak›flan, uygun.
lisan-› hâl:
hâl dili, vücut dili.
makamat:
makamlar.
manzum:
düzenli.
marifet:
bilgi.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl fleyler.
medih:
övgü, yüceltme.
meflkûr:
kendine flükredilen.
methetme:
övgü, yüceltme.
mevzun:
tart›l›, ölçülü.
mezkûr:
ad› geçen.
muamele:
davranma, davran›fl,
tav›r.
muamele-i ubudiyet:
kulluk tav-
r›.
mu’cize:
Allah taraf›ndan verilip,
yaln›z peygamberlerin gösterebi-
lecekleri büyük harika ifller.
muhabbet:
sevgi.
mukabele:
karfl›l›k verme.
Mün’im-i Hakikî:
nimetlerin ger-
çek sahibi.
nimet:
ihsan, iyilik, ba¤›fl.
Rahman:
ister mü’min, ister kâfir;
ister iyi isterse kötü olsun; rah-
meti bütün herkese yay›lan ve
bütün yarat›lm›fllar›n r›z›klar›n› ve
geçim flekillerini içine alan rah-
metin sahibi Allah.
rahmet:
Allah’›n kullar›n› esirge-
mesi, onlara ac›y›p ba¤›fllamas›,
ac›ma, merhamet etme.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi hikmetli
ve sanatl› bir flekilde yaratan Al-
lah.
sena:
överek bahsetme.
flahadet:
flahit olma, tan›kl›k.
flefkat:
ac›ma ve esirgeme.
flükür:
Allah’a karfl› kulluk görev-
lerini yerine getirme, hoflnutluk
ifade etme, teflekkür, memnuni-
yet.
tarif:
tan›tma.
terahhum:
merhamet etme, ac›-
ma.
vezaif:
görevler.
zemin:
yer.
zîfluur:
canl›.
âlem:
bütün yarat›lm›fllar.
âsâr:
eserler.
aflk:
fliddetli sevgi.
cûd:
cömertlik.
eda:
yerine getirme.
ef’al:
ifller.
enzar-› mahlûkat:
mahlûka-
t›n bak›fllar›.
gaibâne:
görünmeksizin.
hak:
do¤ru, gerçek.
Hâl›k-› Zülcelâl:
sonsuz gü-
zellik sahibi ve güzellikleri ya-
ratan Allah.
hamd:
methetme, övme, yü-
celtme.
hayret:
flafl›rma.
haz›râne muamele:
yüz yüze
karfl›l›kl› muamele.
ifa:
yerine getirme
ihsanat:
iyilikler, ba¤›fllar.
ilânat:
duyurular, bildiriler.
1.
[Ey Rabbimiz] Sen her türlü noksan s›fatlardan münezzehsin; Seni gere¤i gibi tan›yamad›k.
(Münavi,
Feyzü’l-Kadîr
, 2:10; Merî bin Yusuf,
Ekâvilü's-Sikât
, s. 45.)
2.
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yard›m isteriz. (Fatiha Suresi: 5.)
3.
Sana hamd ederek, Seni her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz. (
Müslim
, Salât: 218;
Neseî
, ‹ftitah: 17;
Müsned
, 6:77, 151.)