Sözler - page 1111

fiu kâinata bak›yoruz, görüyoruz ki; hüceyrat-› beden-
den tut, tâ mecmu-u âleme flamil bir hikmet ve tanzim
var.
Hüceyrat-› bedene bak›yoruz, görüyoruz ki; mesalih-i
bedeni gören ve idare eden birisinin emriyle, kanunuyla,
o küçücük hüceyrelerde ehemmiyetli bir tedbir var. Mi-
deye, nas›l bir k›s›m r›z›k iç ya¤› suretinde iddihar olunup
vakt-i hacette sarf edilir; aynen o küçücük hüceyrelerde
de o tasarruf ve iddihar var.
Nebatata bak›yoruz; gayet hakîmâne bir terbiye, bir
tedbir görünüyor.
Hayvanata bak›yoruz; nihayet derecede kerîmâne bir
terbiye ve iafle görüyoruz.
Kâinat›n erkân-› azîmesine bak›yoruz; mühim gayeler
için haflmetkârâne bir tedvir ve tenvir görüyoruz.
Âlemin mecmuuna bak›yoruz; muntazam bir memle-
ket, bir flehir, bir saray hükmünde âlî hikmetler, galî ga-
yeler için mükemmel bir tanzimat görüyoruz. Otuz ‹kin-
ci Sözün Birinci Mevk›f›nda izah ve ispat edildi¤i üzere,
bir zerreden tut, tâ y›ld›zlara kadar zerre miktar flirke yer
b›rakm›yor. Öyle birbirlerine manen münasebettard›rlar
ki, bütün y›ld›zlar› musahhar etmeyen ve elinde tutma-
yan, bir zerreye rububiyetini dinlettiremez. Bir zerreye
hakikî Rab olmak için bütün y›ld›zlara sahip olmak lâz›m
gelir. Hem, Otuz ‹kinci Sözün ‹kinci Mevk›f›nda izah ve
SÖZLER | 1111
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
rekli ve faydal› ifller.
muntazam:
düzenli.
musahhar:
boyun e¤en, emir al-
t›na giren.
mühim:
önemli.
mükemmel:
tam, eksiksiz.
münasebettar:
ilgili, alâkal›.
nebatat:
bitkiler.
nihayet:
son.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle yaratt›klar›n› sevk ve
idare eden Allah.
r›z›k:
yiyecek, içecek fley; besin,
g›da.
rububiyet:
rabl›k, Allah’›n her za-
man, her yerde, her yaratt›¤›na
muhtaç oldu¤u fleyleri vermesi,
terbiye ve tedbiri, besleyicilik ve
malikiyet durumu.
sarf:
harcama.
suret:
biçim, flekil.
flamil:
içine alan, kaplayan, çev-
releyen.
flirk:
Allah’a ortak koflma.
tanzim:
düzenleme.
tanzimat:
düzenlemeler.
tasarruf:
idare etme, kullanma.
tedvir:
çekip çevirme, idare et-
me.
tenvir:
nurland›rma.
terbiye:
besleme, yetifltirme, bü-
yütme.
vakt-i hacet:
ihtiyaç vakti, ihtiyaç
an›.
zerre miktar:
az›c›k, çok az.
zerre:
en küçük parça, atom.
âlem:
kâinat.
âlî:
yüce, yüksek.
ehemmiyet:
çok önemli ol-
ma.
emir:
buyruk.
erkân-› azîme:
büyük ve
önemli esaslar.
galî:
k›ymetli.
gaye:
maksat, netice.
gayet:
çok, son derece.
hakikî:
gerçek.
hakîmâne:
belirli gayelere
yönelik, faydal›, anlaml› ve
yerli yerinde olarak.
haflmetkârâne:
haflmetli bir
flekilde.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak, manal›,
faydal› ve tam yerli yerinde
yap›lmas›.
hüceyrat-› beden:
beden
hücreleri.
hüceyre:
hücrecik.
hükmünde:
gibi.
iafle:
yaflatma, besleme, yedi-
rip içirme.
idare:
yönetme.
iddihar:
biriktirme, depola-
ma.
ispat:
kan›tlama, do¤rulu¤u-
nu delillerle ortaya koyma.
izah:
aç›klama.
kâinat:
bütün âlemler, varl›k-
lar.
kerîmâne:
cömertçe yard›m
ve ihsanda bulunarak.
manen:
mana itibar›yla, ma-
naca.
mecmu:
bütün, tamam.
mecmu-u âlem:
âlemin bü-
tünü.
mesalih-i beden:
bedene ge-
1...,1101,1102,1103,1104,1105,1106,1107,1108,1109,1110 1112,1113,1114,1115,1116,1117,1118,1119,1120,1121,...1482
Powered by FlippingBook