fiu kâinata bakyoruz, görüyoruz ki; hüceyrat- beden-
den tut, tâ mecmu-u âleme flamil bir hikmet ve tanzim
var.
Hüceyrat- bedene bakyoruz, görüyoruz ki; mesalih-i
bedeni gören ve idare eden birisinin emriyle, kanunuyla,
o küçücük hüceyrelerde ehemmiyetli bir tedbir var. Mi-
deye, nasl bir ksm rzk iç ya¤ suretinde iddihar olunup
vakt-i hacette sarf edilir; aynen o küçücük hüceyrelerde
de o tasarruf ve iddihar var.
Nebatata bakyoruz; gayet hakîmâne bir terbiye, bir
tedbir görünüyor.
Hayvanata bakyoruz; nihayet derecede kerîmâne bir
terbiye ve iafle görüyoruz.
Kâinatn erkân- azîmesine bakyoruz; mühim gayeler
için haflmetkârâne bir tedvir ve tenvir görüyoruz.
Âlemin mecmuuna bakyoruz; muntazam bir memle-
ket, bir flehir, bir saray hükmünde âlî hikmetler, galî ga-
yeler için mükemmel bir tanzimat görüyoruz. Otuz kin-
ci Sözün Birinci Mevkfnda izah ve ispat edildi¤i üzere,
bir zerreden tut, tâ yldzlara kadar zerre miktar flirke yer
brakmyor. Öyle birbirlerine manen münasebettardrlar
ki, bütün yldzlar musahhar etmeyen ve elinde tutma-
yan, bir zerreye rububiyetini dinlettiremez. Bir zerreye
hakikî Rab olmak için bütün yldzlara sahip olmak lâzm
gelir. Hem, Otuz kinci Sözün kinci Mevkfnda izah ve
SÖZLER | 1111
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
rekli ve faydal ifller.
muntazam:
düzenli.
musahhar:
boyun e¤en, emir al-
tna giren.
mühim:
önemli.
mükemmel:
tam, eksiksiz.
münasebettar:
ilgili, alâkal.
nebatat:
bitkiler.
nihayet:
son.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle yarattklarn sevk ve
idare eden Allah.
rzk:
yiyecek, içecek fley; besin,
gda.
rububiyet:
rablk, Allahn her za-
man, her yerde, her yaratt¤na
muhtaç oldu¤u fleyleri vermesi,
terbiye ve tedbiri, besleyicilik ve
malikiyet durumu.
sarf:
harcama.
suret:
biçim, flekil.
flamil:
içine alan, kaplayan, çev-
releyen.
flirk:
Allaha ortak koflma.
tanzim:
düzenleme.
tanzimat:
düzenlemeler.
tasarruf:
idare etme, kullanma.
tedvir:
çekip çevirme, idare et-
me.
tenvir:
nurlandrma.
terbiye:
besleme, yetifltirme, bü-
yütme.
vakt-i hacet:
ihtiyaç vakti, ihtiyaç
an.
zerre miktar:
azck, çok az.
zerre:
en küçük parça, atom.
âlem:
kâinat.
âlî:
yüce, yüksek.
ehemmiyet:
çok önemli ol-
ma.
emir:
buyruk.
erkân- azîme:
büyük ve
önemli esaslar.
galî:
kymetli.
gaye:
maksat, netice.
gayet:
çok, son derece.
hakikî:
gerçek.
hakîmâne:
belirli gayelere
yönelik, faydal, anlaml ve
yerli yerinde olarak.
haflmetkârâne:
haflmetli bir
flekilde.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak, manal,
faydal ve tam yerli yerinde
yaplmas.
hüceyrat- beden:
beden
hücreleri.
hüceyre:
hücrecik.
hükmünde:
gibi.
iafle:
yaflatma, besleme, yedi-
rip içirme.
idare:
yönetme.
iddihar:
biriktirme, depola-
ma.
ispat:
kantlama, do¤rulu¤u-
nu delillerle ortaya koyma.
izah:
açklama.
kâinat:
bütün âlemler, varlk-
lar.
kerîmâne:
cömertçe yardm
ve ihsanda bulunarak.
manen:
mana itibaryla, ma-
naca.
mecmu:
bütün, tamam.
mecmu-u âlem:
âlemin bü-
tünü.
mesalih-i beden:
bedene ge-