bilbedahe, perde-i gayp arkas›nda bu süslü ve güzel
sanatlar ile kendini tan›tt›rmak ve sevdirmek ve bildir-
mek isteyen bir Zat-› Zülcelâl’in vücub-u vücuduna ve
vahdetine delâlet ederler. Demek eflyadaki süslü vaziyet-
ler, gösteriflli keyfiyetler, tan›tt›rmak ve sevdirmek s›fat-
lar›na kat’iyen delâlet eder. Sevdirmek ve tan›tt›rmak s›-
fatlar› ise, bilbedahe, Vedûd, Maruf bir Sâni-i Kadîr’in
vücub-u vücuduna ve vahdetine flahadet eder.
E l hâ s › l
: Sebep gayet adî, âciz ve ona isnat edilen
müsebbep ise, gayet sanatl› ve k›ymetli oldu¤undan, se-
bebi azleder. Hem, müsebbebin gayesi, faydas› dahi ca-
hil ve camit olan esbab› ortadan atar, bir Sâni-i Hakîm’in
eline teslim eder. Hem, müsebbebin yüzündeki tezyinat
ve maharetler, kendi kudretini zîfluurlara bildirmek iste-
yen ve kendini sevdirmek arzu eden bir Sâni-i Hakîm’e
iflaret eder.
Ey esbapperest bîçare! Bu üç mühim hakikati ne ile
izah edebilirsin? Sen nas›l kendini kand›rabilirsin? Akl›n
varsa, esbap perdesini y›rt,
1
o
¬n
d n
?j/
ön
T n
’ o
?n
ór
Mn
h
de, hadsiz
evhamdan kurtul.
Yirmi Sekizinci Pencere
r
ºo
µp
àn
æp
°ùr
dn
G o
±n
Óp
àr
NGn
h ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
?r
?n
N /
¬p
JÉn
j'
G r
øp
en
h
2
@ n
Ú/
ªp
dÉn
©r
?p
d m
äÉn
j'
’n
n
?p
d'
P /
‘ s
¿p
G r
ºo
µp
fGn
ƒ r
dn
Gn
h
âciz:
güçsüz, zay›f.
adî:
basit, s›radan, de¤ersiz.
ayet:
delil.
azletmek:
uzaklaflt›rmak, ay›r-
mak.
bîçare:
çaresiz, zavall›.
bilbedahe:
apaç›k bir flekilde.
cahil:
bilgisiz.
camit:
cans›z.
delâlet:
iflaret, delil olma.
delil:
flahit, belge, tan›k.
dizgin:
idare, yönetim.
elhâs›l:
sonuç olarak, k›sacas›.
esbap:
sebepler.
esbapperest:
Allah’› unutup se-
beplere haddinden fazla de¤er
veren.
eflya:
fleyler, varl›klar.
evham:
vehimler, kuruntular.
gaye:
maksat, hedef.
gayet:
son derece, çok.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
icat:
yoktan var etme, yaratma.
icraat:
ifller, faaliyetler.
ilim:
do¤ru ve faydal› bilgi.
isnat:
dayand›rma.
iflaret:
gösterme, bildirme.
izah:
aç›klama.
kat’iyen:
kesin olarak.
keyfiyet:
mahiyet, özellik.
k›ymet:
de¤er.
kudret:
güç, kuvvet.
maharet:
ustal›k, beceriklilik.
Maruf:
her fleyi hakk›yla bilen ve
yaratt›klar› taraf›ndan bilinen Al-
lah.
mühim:
önemli.
müsebbep:
sebeple meydana
gelen, sebebin sonucu.
perde-i gayp:
gayp perdesi; ma-
nevî âlemlerin görünmesini en-
gelleyen mahiyeti bizce bilinme-
yen perde.
rububiyet:
rabl›k, Allah’›n her za-
man, her yerde, her yaratt›¤›na
muhtaç oldu¤u fleyleri vermesi,
terbiye ve tedbiri, besleyicilik ve
malikiyet durumu.
sanat:
eser.
sanatl›:
ustaca ve güzel yap›lm›fl;
de¤erli.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi sanatla ve
hikmetle yaratan Allah.
Sâni-i Kadîr:
her fleye gücü ye-
ten, sonsuz güç ve kudret sahibi
ve her fleyi sanatla yaratan Allah.
sebep:
sebep.
s›fat:
vas›f.
sima:
yüz, çehre.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
flerik:
ortak.
teslim etme:
verme, b›rak-
ma.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
vahdet:
birlik.
vaziyet:
durum, hâl.
Vedûd:
kullar›n› çok seven ve
flefkat eden, kendisine çok
sevgi beslenen Allah.
vücub-u vücut:
varl›¤› gerek-
li olmak, olmamas› imkâns›z
olmak.
Zat-› Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haflmet sahibi olan zat,
Allah.
zîfluur:
fluur sahibi, bilinçli.
1.
Allah birdir, bir olur. Her fleyin anahtar› Onun yan›nda, her fleyin dizgini Onun elindedir. ru-
bubiyetin de, icraat›nda ve icatlar›nda bir fleriki yoktur.
2.
Göklerin ve yerin yarat›l›fl› ile dillerinizin ve renklerinizin, sesleriniz ve simalar›n›z›n farkl›l›-
¤› da yine Onun ayetlerindendir. ‹lim sahipleri için elbette bunda deliller vard›r. (Rum Suresi:
22.)
1110 | SÖZLER
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ