E l hâ s › l
:
1
Én
¡p
Jr
ƒn
e n
ór
©n
H n
¢Vr
Qn
’r
G »p
«r
ëo
jn
h
s›rr›nca, hayattar bu
zemin, bir baharda Sânia flahadet etti¤i gibi, onun ölme-
siyle, zaman›n geçmifl ve gelecek iki kanad›na dizilmifl
mu’cizat-› kudretine nazar› çeviriyor, bir bahar yerine
binler bahar› gösteriyor; bir mu’cize yerine binler mu’ci-
zat-› kudretine iflaret eder.
Ve onlardan her bahar, flu haz›r bahardan daha kat’î
flahadet eder. Çünkü, mazi taraf›na geçenler zahirî es-
baplar›yla beraber gitmifller, arkalar›nda yine kendileri
gibi baflkalar yerlerine gelmifller. Demek, esbab-› zahiri-
ye hiçtir; yaln›z bir Kadîr-i Zülcelâl onlar› halk edip, hik-
metiyle esbaba ba¤layarak gönderdi¤ini gösteriyor.
Ve gelecek zamanda dizilmifl hayattar olan zemin yüz-
leri ise, daha parlak flahadet eder. Çünkü yeniden, yok-
tan, hiçten yap›l›p, gönderilecek yere konup, vazife gör-
dürüp, sonra gönderilecekler.
‹flte ey tabiata saplanan ve batakl›kta bo¤ulmak dere-
cesine gelen gafil! Bütün mazi ve müstakbele ulaflacak
hikmetli ve kudretli manevî el sahibi olmayan bir fley, na-
s›l bu zeminin hayat›na kar›flabilir? Senin gibi hiç ender
hiç olan tesadüf ve tabiat buna kar›flabilir mi? Kurtulmak
istersen, “Tabiat, olsa olsa bir defter-i kudret-i ‹lâhiyedir;
tesadüf ise, cehlimizi örten gizli bir hikmet-i ‹lâhiyenin
perdesidir” de, hakikate yanafl.
cehil:
cahillik, bilgisizlik.
defter-i kudret-i ‹lâhiye:
Allah’›n
kudret defteri.
elhâs›l:
sonuç olarak, k›sacas›.
esbap:
sebepler.
esbap-› zahiriye:
görünen sebep-
ler.
gafil:
gerçekleri görmeyen,
önemsemeyen, iyi düflünmeyen.
hakikat:
gerçek.
halk etmek:
yaratmak.
hayattar:
canl›, yaflayan.
hiç ender hiç:
hiç içinde hiç, hiç-
bir fley.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal›, faydal› ve
yerli yerinde olmas›.
hikmet-i ‹lâhiye:
mahlûkat›n ya-
rat›l›fl›nda Allah’›n gayeleri.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haflmet ve kudret sahibi, Al-
lah.
kat’î:
kesin, flüphesiz.
kudret:
güç, kuvvet.
manevî el:
gizli el, gizli tasarruf
sahibi.
mazi:
geçmifl zaman.
mu’cizat-› kudret:
kudret mu’ci-
zeleri.
mu’cize:
Allah’›n kudretiyle mey-
dana gelen ve benzerini yapmak-
tan insanlar›n âciz kald›¤› fley.
müstakbel:
gelecek zaman.
nazar:
bak›fl.
Sâni:
her fleyi sanatl› bir flekil-
de yapan Allah.
s›rr›nca:
hakikatinin bildirdi-
¤ine göre.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
tabiat:
do¤a, Allah’› inkâr
edenlerin yarat›c› bir güç ola-
rak gördükleri içinde yaflad›-
¤›m›z do¤a ve madde âlemi.
tesadüf:
rastgelme, rastlant›.
vazife:
görev.
zahirî:
görünen.
zemin:
yer, yeryüzü.
1.
Yeryüzünü ölümünün ard›ndan nas›l diriltiyor! (Rum Suresi: 50.)
1104 | SÖZLER
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ